Savaş günlerinde gazetecilik 

- Güler YILDIZ
657 views

Saray’ın mehter takımını da alarak yola koyulduğu, Efrîn macerası şu geçen 2 aylık süreçte masamıza yüzlerce fotoğraf bıraktı… Biz bu fotoğraflar arasında daha önce az denenmiş ya da “aaa ilk kez oluyor” babında görebileceklerimize odaklanalım. Saray medyasının savaş daha sa1-ERDOGANvaş değilken savaş tamtamları çaldıklarını hatırlayalım. Bu kadar erkenden başlamalarının altında biz hep “çapanoğlu” aradık durduk, ama belki gerçekten bir şey yoktu ya da renk olsun diye “reis hadi Afrin’e gidek” halleriydi.

Yenişafak adlı şeyden sorumlu adam mesela, herkesten önce Afrin’e girmek istiyordu ve babasını şekerleme dükkanına doğru yönlendirmeye çalışan çocuk gibi, Ankara’nın yönünü güneye, en güneye çevirme gayreti içinde çırpınıyordu. O gayret yerini buldu ve Ankara Efrîn’e içerden bakmak için, tüm gücünü seferber etti. Bu gücü daha etkin kılmak için de önce medyayı ‘ayar’ladı, ‘kervan yolda dizilir’ havasıyla da zaman içinde gerekçesini yaratmaya başladı. ‘Afrin’de ne işimiz var’ sorusunun yanıtını da ne içeri ne dışarı için bulabilmiş değil hala, ancak bölgesel dizayn çerçevesinde bu yanıt iç ve dış destekle verilmese de olur kıvamındadır artık.

Türklük rolleri içinde sınanan toplum zekası ve vicdanı 

Ragıp Duran,  “Medya sirkinin yan sanayi muhalifleri” başlıklı yazısında, “Diktatörlük öyle bir siyasi/kültürel ortam kurar ki muhalefetin başı ezilirken, bir takım çakma muhalifler çıkar sahneye” diyerek, bakıyor bugünün medyasına. Çakma muhaliflerin esas olanına parmak ısırttığı savaş zamanlarının ya da diktatörlük zamanlarının gazeteciliği, TV’ciliği, merdiven altı sanayinin eğri dikişli, kepaze kumaştan elbisesi olarak giydirilmeye çalışılıyor toplumlara.

Diktatörlük zamanlarında gazetecilik faaliyeti, bir şey anlatmamak ve vermemek üzerine kurulu… Türklük rolleri içinde toplumların zekası, vicdanı ve tahammülü sınanıyor. Yoksa içinde bilançolarla geçtiğimiz savaşın manşetlerini akıldan yana bir yere koymak gerçekten olanaksız. İçinde ölümün, talanın ve biçimsiz yok etmelerin olduğu, bunları “milli ve yerli” savaş enstrümanlarıyla yaparak “Türklük Sözleşmesi”ne sadık kalındığı, bu sözleşmenin bekasının ilhak ve işgal için yeterli gerekçe sayıldığı ve adına da “zoraki yaratılan savaşın barışı(!) olarak “Zeytin Dalı” uzatılan Kürtler var diğer uçta…

Komşunun komşusuna kül verirkenki renginin “sözleşme” dışı, zoraki bir hal olduğunu anlatıyor manşetler.

Savaş baronlarının dili ve editöryal bağımsızlık

2-hürriyet-parmak ısırtan vuruş

Medya ayarları için Türk Başbakanının 15 maddelik deklarasyonuna gerek var mıydı gerçekten? Birkaç gazetenin dışında tümüyle saray tarafından formatlanmamış mıydı hepsi? “Türkiye Türklerindir” mottosuyla 70 yıldır yayın yapan ve “ana akım, merkez sol, sekülerizm” kanadında durduğunu iddia eden Hürriyet mesela, 15 maddeye sıkıştırılacak bir milliyetçiliğe gereksinme duyar mıydı ki? Çok uzağa gitmemizi gerektirmeyen manşetleri en fazla 90’larda atmış, gelmiş bugüne. BBC gibi “etik” ilke merdivenini kurması gerekmiyor, cumhuriyetin amiral gemilerinden biri. Ekonomiye, toplumsal düstura, rejimin korunması elzem sırlarına vakıf ve yönlendirici etkisi olan bir gazete! Hatta Hürriyet tek başına gazete bile değil, rejimin kendisi. Genelkurmay bildirileri onun varoluş gerekçesi. Bugün durumu tersine çevirecek bir yaklaşımı elbette olmayacak.

Efrîn’e gelen sivil konvoyun vurulmasını “parmak ısırtan vuruş” olarak görüp, orada hayatını kaybedenleri görmezden gelmesinin kendi varlığı ile çelişir bir yanı yok! Savaş baronlarının dili, editöryal bağımsızlığı yalayıp yutmuştu çoktan.

Efrîn duvarına çarpıp eriyen ideolojiler

Saray medyasını bir kategori olarak ele almak yanlış. Tek tek şu gazete, bu tv demek onlara ayrı anlamları yüklemek demek. Gereksiz bir iş. Geçiyoruz.

4 bin kilometrekarelik alana sahip Efrîn’e, 783 bin 562 kilometrekarelik Türkiye’nin ilhak ve işgal girişimine tepki vermesini beklediğimiz gazete ve haber sitelerine bakmak çok daha önemli.

Cumhuriyet, Birgün, Evrensel, T24, Diken vs…

Sistem karşıtlıkları söz konusu Kürtler olunca buharlaşan yazarlar, antikapitalizm ve sömürge karşıtı söylemleri, Efrîn duvarına çarpıp eriyen ideolojiler…

Efrîn bu mahalle için Kürt karşıtlığını daha da görünür kılan bir zamanın adı oldu aynı zamanda. 90’larda gazetecilik dendiğinde, 90’lı yılların Uşak’ının kastedilmediğini bilir herkes; Kürtlerdi 90’lara damga vuran. Efrîn dendiğinde ise Türklük sözleşmesi gelecek akla. Bu sözleşme etrafında kenetlenen en sağından en soluna medyayı konuşacağız, çok sonra ve hep… Yürekleri kokuşmuş manşetlerin gölgesinde ölü çocuk, talan kentler fotoğraflarına kayıtsız kalabilen ama ne bileyim işçilerden gelen mektupları sanki işçi devrimine 10 kala bildirileri gibi heyecanla karşılamayı becerebilenler de ölmüşlerdir aslında.

Hatırlıyoruz… Hatırlayacağız…

3-birgün 1Barış Ünlü’nün aynı adlı kitabı Türklük Sözleşmesi’ndeki medya ayarlarından biri şudur: “Bir gazeteciden cesur olması ama aynı zamanda bir Türk olarak haber yapması beklenir.”

Birgün gazetesi Gezi rüzgârının yelkenlerini yeniden şişireceği güne kodlamış kendisini. Gezi sonrası ortaya çıkan ve bir çeyrek Gezi yapmayan Haziran Hareketinin eteklerinde memleket sevdalısı pozu veriyor. Versin. Kendi meşrebince doğru yerde duruyor. Ama “memleket”in asgari müşterek mevzu Kürtler olduğunda, saray tonlamasına bir tık kala “abi Gezi’de ne biçim dövdünüz, ne güzel öldürdünüz bizi yaw” halleri işte…

Ahh şu Türklük sözleşmesi…

90’larda devletin işlediği Güçlükonak Katliamına Genelkurmayın helikopteri ile “bakmaya” giden gazetecileri vardı, yaşıyorlar hala… Hatırlıyoruz…

Efrîn işgal ve katliamında da sarayın özel uçağına binip Erdoğan’ın yanında arkasında fotoğraf karesine girmek için omuz dikleştirenlerden ne farkı var şimdi bunların attığı ya da atmaya korktuğu manşetlerin? Hatırlayacağız…

Efrîn etrafında kümelenen 15 maddelik saray medyası+muhalif kanat da sarayın jetiyle Efrîn’e tepeden bakıyor şimdi…

“Dikkatli bir yayın politikası” mı?  

4-evrensel 3Evrensel için ne demeli peki…  Ragıp Duran’ın tespitiyle “dikkatli bir yayın politikası izleyen” gazete, Efrîn’i işçi mektupları üzerinden okumayı tercih etti başından beri. Orada haksız bir savaş yürütüldüğü, sivil kayıpların olduğunu hep birilerine dayandırdı, “iddia etti”, “öne sürdü”. OHAL’le birlikte muhalif medyaya yönelen baskı dişlisine televizyonu kaptıran gazete, kendini tam korumaya aldı. Sosyal medyada savaş karşıtı paylaşımları gerekçesiyle tutuklanan EMEP’liler manşete çıktı, ancak her gün Efrîn’den gelen çocuk-kadın sivil ölümler o kadar “dikkat çekici” olamadı… İşçiler de mektup yazmasa aslında kimse Evrensel’in, sarayın kendi bekası için yarattığı haksız savaşında nerede durduğunu anlayamayacaktı…

Savaş medyasının ince ayarları 

Bir yayın kuruluşu yayın hayatına ilk başlayacağı günlerde meslek içi eğitim verir. Kurumsal dil anlatılmadan önce, basın meslek ilkelerinin olağan/olağanüstü koşullarda nasıl olması gerektiği anlatılır, örnekler sunulur. Bu örnekler arasında en kırılganı ve faş edici olanıdır savaş gazeteciliği. Gazeteci savaşın herhangi bir tarafı değildir, olamaz. Olursa hakikati objektif anlatamaz, olan biten konusunda yanlı davranır ve güvenilirliği sarsılır vs… Ve mesleğe ilk adım atanlara yol boyunca eşlik edecek temel kriterler BBC’nin mesleki kriterleri olarak anlatılır.  BBC’nin mesleki kriterleri de bir tür gazeteciliğin anayasasıdır. O değerler eşliğinde bakılır habere.

1-

Devletlerarası politikalara angaje olmak!?

Gerçeklik, doğruluk, kamu yararı, bağımsız olmak, tarafsızlık ve hesap verme yükümlülüğü… İşte BBC’nin etik basamakları! Rojava’da demokratik yaşamın inşasına ilk günden bu yana klasik İngiliz mesafesiyle yaklaşan BBC, Kasım 2017’de Rakka’dan çıkarılan DAİŞ’lilerin YPG tarafından korunarak çıkarıldığını “kirli sırlar” ifadesiyle servis ettiğinde, “kirli”deki kişileştirme, özdeşlik dikkat çekmişti. BBC haberde özne olamazdı, ama devletlerarası bir politikanın malzemesi üzerine çalışılıyorsa objektiflik yerini kısa bir süreliğine de olsa askıya alabilir, “kamu yararı” adı altında kirli politikaların diline angaje olabilirdi, gördük. Görüşülen kamyon şoförlerinin ifadesiyle “kirli”lik tespit edilmiş, çarpıcı bulunmuş, manşete taşınmıştı.

Tek başına bu haber bile gazeteciliğin savaş arenasında etik basamakları tek tek yok ettiğini, hiçleştirdiğini gözler önüne seriyor. ‘Hangi kamunun yararı için bu başlık atıldı?’ sorusuna verilecek yanıt, “yukardan öyle istendi” olabilir mi? Muhabirin “ölçülü”, “makul gazeteciliği”,  “sömürge gazeteciliğine” hizmet edecekse, o etik basamaklar varsın yıkılsındı! Yıkıldı zaten.

Medya barışın sağlanması için yayın yapar

Efrîn ile beraber kurulan medya cümlelerindeki özneye dikkat edin, hepsi TSK ve bağlı çete gruplarıyla beraber tepe alıyor,  militan öldürüyor, konvoy bombalıyor, taş taş üstünde bırakmıyordu. Haberdeki özdeşlik “her Türk asker doğar”ın şaha kalkmış halidir. Saray medyası ve yedekliler, Kürde karşı verilen savaşta Genelkurmay’a tabi birer asker olduklarını saklamaya gerek dahi duymuyorlar… Oysa medya sormalıydı, “bu kimin savaşı ve henüz evlenmiş, nişanlanmış olanlar, öldüğü gün doğum günü de olanlar, öldüğü gün çocuğu doğanlar, gecekondu çocukları niye gönderiliyor bu savaşa?”

Halkın haber alma hakkını, gerçeği bilme hakkını, kâh eklemlenerek iktidara kâh korkarak kapatılmaktan, kâh ideolojik olarak aynı safta durmamayı gerekçe sayarak “karşı” tarafla, savaşı onaylamak, içine girip yuvarlanmak “iş” değildir!

CUMHURIYET-EFRIN2Denir ki  “Doğruluk, gazeteci olarak itibarınızın temelini oluşturan bir değerdir.”  Genelkurmay ya da sarayın savaş müşavirleri tarafından hazırlanan bir belgeyi, birkaç kelimeyi değiştirerek okura/izleyiciye/dinleyiciye ulaştırdıklarında bunu “doğruluk, tarafsızlık, ölçülülük” ilkelerine göre yaptıklarını düşünüyor olabilirler. Ancak kavram olarak doğruluk, “doğrulama, dürüstlük ve titizlik” anlamlarına da denk gelen bir duruştur. Orada kandırma hali yoktur, en sahih biçimiyle işlenen bir haber, o haberin yarına yüklediği sorumluluk ve halkın yüksek yararı gözetilerek hazırlanır… Gazeteci işini yaparken “kandırmama” sözünü yutmaz, sürekli dilinin altında tutar… Gerçeğin jiletidir bu söz, yalanı anladığında dili keser, sözü bitirir sonra.

“Bir ülke için hiçbir gerçek, uzun vadede yalanlar kadar tehlikeli değildir” oysa.

Sonuç olarak; gerçekten demokratik, bağımsız ve özgür bir ülkede,  normal bir hukuk devletinde, bu tür askeri harekâtlar, lehte ve aleyhte argümanlarla medyaya yansıtılır. Savaş kışkırtıcılığı ve militarizm propagandası yasaklanır. Bağımsız medya barışın sağlanması için yayın yapar. Nokta.