Yaşama yansıyan kadın sesleri

- Site varsayılanı
673 views

1-mansetKürt sanatı, kaynağını doğal toplumdan aldığından köklü, canlı, çok zengin ve renklidir. Sürekli bir üretkenlik söz konusudur. Kürt sanatında edebiyat ve müzik en önemli yeri tutar. Edebiyat daha çok sözlüdür. Kürt dilinin kendine has şiirsel bir ahengi vardır. Kürt tarihinde bir çok ünlü kadın şair yetişmiştir. Kadın şairlerin şiirlerinde özellikle doğa betimlemeleri geniş yer tutar. Sözlü edebiyat çok zengindir ve bu büyük oranda kadın duygusuyla, diliyle nesilden nesile aktarılır. Yaşlı Kürt kadınları uzun kış gecelerinde çocuklarına, torunlarına ve tüm aile üyelerine uzun masallar anlatırlar. Kürt masallarında müthiş zengin bir hayal dünyası vardır. Ortadoğu’da yaşayan birçok halkın kültüründe bu masalların farklı versiyonları görülmektedir. Kökeni incelendiğinde çoğunun kaynağını bu zengin kültürden aldığını görmek hiç de zor değildir. Kürt toplumunda eğitim alanında tarih boyunca pek de düzenli okul sistemine rastlanmaz. Fakat çocuklar anneleri, nineleri tarafından bilmece, tekerleme, fabl türü hikâyeler, çok çeşitli oyunlarla eğitilip yaşama hazırlanır. Böylece edebiyat sözlü bir şekilde nesilden nesile geçme imkânı bulur.

Geleneğin yaşatılmasında kadın dengbêjler

Kürt sanatının en güçlü ve büyük parçası müziğidir. Kürt müziğine baktığımızda Kürt toplumunun kültürünü; bütün sosyal yaşamını, sevinçlerini, acılarını, değer yargılarını, üretim tarzlarını, toplumsal ilişkilerini çok çeşitli şekillerde görürüz. Kürt kadınının doğayla ve insanla olan bağları onda müthiş bir duygu yoğunluğu geliştirmiştir. Bu duygu yoğunluğuyla yapılan müzik de müthiş renkli,  çok çeşitli ve zengindir. Kürt kadınının kendini ifade tarzı daha çok müzikle, nağmelerledir. Müzikte zurna ve davul dışında pek fazla çalgı kullanılmaz. Daha çok ses ağırlıklıdır. Her Kürt kadını doğal bir dengbêj gibidir. Her Kürt anası çocuğunu ninniyle uyutur, büyütür. Bütün istemlerini, dertlerini, acılarını, öfke ve neşesini, özlemlerini müzik yoluyla ifade eder. Her işini müzikle yapar. Yaptığı işe göre uyarladığı, günümüz deyimiyle bestelediği nağmeler eşliğinde çalışır. Ekin biçerken, tarla sürerken, ot toplarken, çamaşır yıkarken, süt sağarken, çocuk uyuturken nağmeler mırıldanır, stranlar söyler. Genç ya da yaşlı olduğuna bakmaksızın düğün, bayram, kutsal ve özel günlerde halayların başını çeker. Bir de Kürt kadını tilîlîsiyle meşhurdur. Daha çok sevinç gösterisi olarak, bazen de duyulan tepkiyi ifade etmek için uzun ve ahenkli bir şekilde, doğanın en güzel seslerine benzer bir şekilde tilîlî çekerler. Ölülerinin arkasından yakılan, söylenen ağıtlar da Kürt gelenek ve göreneklerinde önemli bir yere sahiptir. Kadınlara özgüdür, erkekler ağıt yakmazlar. Ağıtlar uzun hava şeklinde, ölüye dizilen methiyeler gibi söylenir. Daha çok ölenin annesinden başlayıp kızkardeşleri, akrabaları, dost ve arkadaşları saatlerce, günlerce ağıt yakar. Çok dokunaklı ve etkileyicidir. Kürt kadınlarının uzun yıllardır sürdürdükleri bir gelenekleri de cuma akşamları ölüleri için yemek yapıp dağıtmalarıdır. Bu gelenekle de ölülerine ne kadar saygılı ve bağlı olduklarını, onları hiç unutmadıklarını ve anılarını hep yaşatacaklarını gösterirler.

Geçmişin en canlı sesleri bugün nasıl sessizleşti?

TURKEY-WOMEN-RIGHTS-SOCIALKürt toplumunun bir özelliği de düğün ve kutlamalarda kadın erkek birlikte, kolkola, saatlerce hiç yorulmadan stranlar söyleyerek halay çekmeleridir. Dünyanın hiç bir yerinde Kürt toplumunda olduğu gibi kalabalık sayıdaki kadınlı erkekli gruplar muntazam bir ahenkle hem stran söyleyip hem oynamazlar. Bu tarz, Kürt toplumunun toplumsallığının, birlikte, gönüllüce, ahenkle hareket edebilme istem ve kabiliyetinin bir nişanesidir. Aynı zamanda Kürt kadınının sosyal yaşamda erkekle eşit olduğunun da bir göstergesidir. Dengbêjlik Kürt kültür ve sanatının en köklü, eski, geniş ve günümüze kadar gelebilmiş dalıdır. Kürt dengbêjlik sanatını incelediğimizde dengbêjlerin tamamına yakınının kadınlardan oluştuğunu görmekteyiz. Bunu stranların sözlerinden çıkarabiliyoruz. Her ne kadar günümüzde artık erkekler tarafından söylense de, dengbêjliğin ilk mısralarında çoğunlukla iki kadın karşılıklı birbirine söyler vaziyettedirler. Yani kadının yüreğinden, dilinden icra edilmektedir. Konuları çok çeşitlidir; toplumsal bir olayın betimlemesinden, ölüm, ayrılık hasreti, doğum, Newroz gibi bayramlar, hastalık, fakirlik, açlık, doğal afetler, dışardan kabile ya da aşirete gelen saldırılar vb. Hepsinde de Kürt kadını duygularını dengbêjliğiyle ifade eder. İsyanını hiç gizlemez, çok açık yüreklilikle ve cesaretle dile getirir. Bazen bir dengbêj parçasını dinlediğimizde yüzyıllar öncesine ait bir toplumsal olayla, bir gelenekle karşılaşabiliyoruz. Bunlardan Derwêş û Edûlê destanı en çarpıcı örneklerdendir. “Bilindiği üzere Dewrêşê Evdê hem son Êzidilerin hem de onların şahsında asimilasyona ve imhaya karşı ayakta kalmaya çalışan Kürtlüğün Edulê şahsında dile getirilen umutsuz direnişini ifade ediyordu. Erkek ozanın dilinden söylenmesine rağmen, Edulê’nin her sözü, binlerce yıl ayakta kalan bir kültürün son nefesini verişi gibi geliyordu. Derweş Sincar Dağlarından Musul Ovasına her dalışında, aslında Arap feodalizmine karşı bir kahramanlık direnişini sergiliyordu. Bu da binlerce yıllık bir gelenekti. Kökü Sümerlere, belki de öncesine kadar gidiyordu. Semitik çöl kabileleriyle Aryenik dağ-ova kabilelerinin çatışmasına kadar giden bir kökene sahipti. Derwêşê Evdê bu geleneğin son temsilcisiydi. Derwêş’in attan düşüşü ve yaralanması, aslında bir tarihin ve toplumsallığın düşüşü ve yaralanışıydı. Yaralı Derwêş’in yavaş yavaş ölümü Edulê’nin dilinde öyle bir söyleme dönüşmüştü ki, on bin yıllık bir tarihi ve en eski bir halk geleneğini rahatlıkla ifade etmeye yeterliydi.”

“İyi düşün, güzel söyle, iyi yap”

Tüm tarihleri boyunca Kürtler, coğrafi şartların elverişliliği, kendi kültürlerinin insanlığın kök kültürü olup çok güçlü olması ve özgürlüklerine bağlı olmaları nedeniyle, dayatılan diğer kültürlere karşı ilk elden hep direniş halinde olmuşlardır. Erimeyi kolay kolay kabul etmemişler, kendi kültürlerini yaşamışlardır. Bu tutumlarını özellikle bünyelerine çok da uymayan tek tanrılı dinlere gösterdikleri tepkiden anlayabiliyoruz. Bu dinleri ya zorla kabul etmişler ya da kendi kültürlerine uyarlayarak yaşama geçirmişlerdir. Daha çok felsefi bir görüş olan ve ahlaki yanı ağır basan Zerdüştilik Kürtlerin toplumsal yaşamına yabancı olmadığından kabullenilmiştir. Bu kültür günümüze kadar da özellikle kadınlarda temsilini bulmaktadır. Çünkü bu kültürün demokratik, özgür, doğayla bütünleşmiş ve eşitlikçi özellikleri Kürt kadınının doğal özellikleriyle uyuşmaktadır. Zerdüştilikteki ‘iyi düşün, güzel söyle, iyi yap’ ilkesi Kürt kadınının yaşam duruşuyla çok benzeşmektedir. Böylelikle rahatlıkla kabul görmesine neden olmuştur. Örneğin yaşlı Kürt kadınları halen de sabahın ilk ışıklarıyla kalkar ve güneşe doğru durup dua okurlar. Doğaya olan minnet ve şükranlarını sunar, güneşten yaşamı kutsamasını diler ve güne öyle başlarlar. Bu gelenek kaynağını binyıllardan alıp hemen hiç değişmeden sürmektedir. Kürt Aleviler, ya Sünni İslamla zıt olan bir tarzı benimsemiş ya da hiç İslamlaşmamayı tercih etmişlerdir. Alevilikte geleneksek direnişçi kültürel varlık korunur. Asimilasyon küfür sayılır. Özellikle kadınlarında doğal toplum özellikleri çokça görülmektedir. Doğayla olan bağlarını koparmazlar, cesur yanları dikkat çekicidir. Alevilikteki Ana Fatma kültürü özellikle dağlık alanlarda halen güçlü bir şekilde yaşanmaktadır. Bu kültür aslında ana tanrıça kültürünün ta kendisidir. Alevilikte “eline, diline, beline sahip çıkmak” temel ahlaki düsturdur. Bu hukuka uymayanlar topluluk tarafından cezalandırılırlar, ‘düşkün’ addedilerek topluluktan tecrit edilir. Kendi kişiliğini, duruşunu, toplumla uyum sağlamayan yönünü değiştirene kadar artık kimse onunla konuşmaz, görüşmez, onunla hiçbir şekilde toplumsal, siyasal, ekonomik vs. alışveriş yapmaz.

Kürt kadını ve yeniden diriliş

3Son iki yüzyıla kadarki Kürt kaynaklarına baktığımızda Kürt kadınının toplumdaki yerini büyük oranda korumuş olduğunu görmekteyiz. Fakat devletçi egemen erkek uygarlığının binyıllardır kadının değerlerine saldırıp gasp etmesi, onu doğadan, üretimden koparıp çok ağır, katı din kuralları ile duvarların, peçelerin arkasına saklayıp, sesini dahi yasaklaması kadının bu özelliklerini büyük oranda kaybetmesine neden olmuştur. Hatta yer yer sistemin sürdürülmesinin bir parçası, aracı yapılmışlardır. Aslında gerçekte kültürü kaybolmamıştır, bastırılmıştır. Devletçi uygarlığın halen nüfuz etmediği özellikle dağlık alanlarda Kürt kadını binyılların mirası olan kültürünü güçlü bir şekilde yaşamaya devam etmektedir. Ovalarda, kentlerde dahi fırsatını bulduğunda sabır, inat ve ısrarla kültürünü yaşamaya devam ederler.

Metropollere göçertilmiş Kürt kadınları beton yığınları arasında, çok katlı apartmanların tepelerine bile tandırlarını kurarak ekmeklerini pişirmeye devam ederler. Kapitalist modernitenin çarklarına kolay kapılmayıp direndiklerini bu örnekte de görebilmekteyiz. Bu özelliklerini bilen sömürgeci güçler her zaman ilk önce kadına yönelirler.  ‘Haydi kızlar okula’ gibi kampanyalarla binlerce yıllık kendi kök kültürünü şimdiye kadar ısrarla taşıyabilmiş, asimilasyona karşı direnmiş Kürt kadını sistemin çarklarına alınıp öğütülmek istenir.

Kürt kadını neolitikten kalma en değerli mirasını, kültürel varlığını halen taşımakta olduğu nu, kaybetmediğini, bu kültürü korumaya kararlı olduğunu son 35 yıllık Kürt Özgürlük Mücadelesi’ne aktif katılarak bir kez daha göstermiştir. Gencinden yaşlısına genlerinde taşıdıkları asi özellikleri gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Önderliğin mimarı olduğu Kadın Kurtuluş İdeolojisi’ne canı gönülden katılıp Kürt kadınının tarihsel değerlerine sahip çıktıklarını canlarını ortaya koyarak kanıtlamışlardır. Bu yolda binlerce şehit vermiş, yerinden yurdundan sürülmüş, işkencehanelerde en insanlık dışı işkencelere maruz bırakılmış, açlığa, yoksulluğa ve yaşamın her türlü zorluğuna mahkûm edilmiş ama tüm gücüyle değerlerine sahip çıkıp onları geliştirmek için direnmiştir.