YJŞ kök kültürü ile toprağına kök salmadır

- Hêja ZERYA
749 views
2015 yılında Yekîtiya Parastina Jin-Şengal/YPJ-Şengal adıyla yola çıkan Êzîdî kadınlarının savunma gücü, 23 Şubat 2016’da Yekîtiya Jinên Şengal-YJŞ olarak örgütlenme ve mücadelelerine devam etti. Öncelikli görevleri varlıklarını korumaydı, çünkü IŞİD eliyle başlatılan 74. Ferman Êzîdîleri kırımdan geçirerek ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. Êzîdî kırım-soykırımının içinde kadın kırımına özel bir yer ayrılmıştı.

Bu yüzden bu kırımın intikamını almak için ordulaşmak, her alanda örgütlenmek önemliydi. Kadın kültürü ve doğal toplum özelliklerini günümüze taşıyan toplumlar, topluluklar, toplumsal kesimlerin bir bir ortadan kaldırılması hedeflenmişti ve buna ‘dur’ demenin stratejik alanındaydılar. Yukarı Mezopotamya ve Kürdistan tarih boyunca bu saldırıların yoğunlaştığı merkez konumundadır. Kürt halkının ana ve atalarının binlerce yıl boyunca insanlığı iyilik, güzellik, doğruluk ekseninde besleyen öz kültürlerinin tükenmeyen kaynağına yönelme ve kökten kazıma amacını güder. Erkek egemen sistem toplumsallık, ahlak, politika, kadın kültürü, emeğini hiçe sayan kök kazıma operasyonları, savaş, işgal, tecavüz ve katliamlarıyla ayakta durabilmektedir.

‘Kapitalist olmayan yoldan sosyalizme ulaşılabilir’

1900’lü yılların başında Rosa Luxemburg bu gerçeği tespit etmiş kapitalist sömürü ve sistemin, kapitalizme bulaşmamış veya kıyısında kalmış toplumların derin sömürüsü ile varlığını sürdürebileceğini dile getirmiştir. Marxizm adına yola çıkanlar kapitalizmi yaşamanın modern toplum ve sistemlerin, sosyalizmin önünü açacağını iddia ederken, Rosa bunun yerine kapitalist olmayan yoldan sosyalizme ulaşılabileceğini savunmuştur. Bunun anlamı şudur, doğal toplum özelliklerini çeşitli biçimlerde ve derecede koruyan coğrafyalarda direnişleri örgütlemek en büyük sistem karşıtı harekete götürecektir. Günümüzde, Kürdistan’da ve Şengal’de yaşananlar bu düşüncenin bilimsel, tarihsel ve toplumsal bir hakikat olduğunu kanıtlamaktadır.

Öz yaşam bilgisinin paylaşılmasının zamanı gelmiştir

Êzîdî kadınlar bu hakikatin öz temsilcisidir. Din, inanç ve felsefe olarak Êzîdîler Ortadoğu coğrafyasında devletçi ve İslamcı saldırılarla sürekli fermanlardan geçirilerek ortadan kaldırılmak istenmiştir. Bu inancın bazı erkek temsilcileri işbirliğine çekilmek istenmişse de kadınlar daha çok sistem ilişkilerinin dışında kalarak inanç ve felsefelerinin öz, gizli iç eğitim ve örgütlenmeleri üzerinde durarak nesilden nesile taşıyan temsilcileri olmuştur. Beyaz giysileri ile kirlenmemiş-iktidarlaşmamış bilginin, düşüncenin ve eylemin sahibi olmayı sürdürmek isteyen bu bilge kadınların suskunluğu, saldırıya açık hale gelmenin kaygısından kaynaklıdır. Ancak kırımdan-soykırımdan ötesi olmadığına göre, bugüne kadar korunan, taşınan ve yaşam kaynağı olan öz yaşam bilgisinin paylaşılma zamanı gelmiştir.

Şengal’de direnmek tarihseldir

Şengal, Ortadoğu coğrafyasındaki stratejik konumunun yanısıra halklar ve kadınlar açısından özenle korunan öz bilgiden, toplum ve yaşam bilgisinden duyulan korkudan dolayı kırımdan geçirilmek istenmiştir. Bu konuda hegamonik sistem, devlet ve iktidar merkezleri bu bilginin nerelerde saklı olduğu, korunduğu ve yaşatılmak istediğinin istihbari, özel tarih bilgisine sahiptir. Bu bilgiler halklardan saklanırken, kendini ifade etmesi engellenirken özel savaş merkezlerinde kökten ortadan kaldırmanın stratejilerine konu olmaktadır. Bu yüzden Şengal’de direnmek sıradan, güncelle sınırlı bir direniş değildir; tarihseldir, kökseldir, kadın ve toplum değerlerini, ahlaki ve politik özü, estetik ilkeyi korumayı amaçlar. Bin bir kurnazlıkla kuşanan erkeği-erkekliği, komploculuğu, katliamcı ve tecavüzcü sistemi boşa çıkarma anlamına gelir. Saldırının kapsamı ve ısrarı kadar direnişin derinliği ve köklülüğü buradan gelmektedir.

KDP’nin kaçışı ve işbirlikçiliği sıradan değildir

Bu gerçeklikten yola çıktığımızda buradaki işbirlikçiliği ve direnişçiliği sıradan kavramlarla, güncel siyasetin sığ sınırlarına takılan değerlendirme ve yorumlarla ele alamayız. KDP’nin Êzîdî halkı ve kadınlarını çete ve çete sahiplerine teslim eden kaçışını, işbirlikçiliğini sıradan yorumlayamayız. KDP’ye yakın durmanın ne anlama geldiğinin tarihsel-toplumsal bilgisinden uzak Êzîdî kesimlerin bu kıyımın bir köprüsü olma lanetine bulaşmama duyarlılığına ulaşmaları gerekir. Tarihin lanetli kişiliği ve kimliği hiçbir hafıza operasyonu ile silinemez, halkların, kadınların bilinci ve öz bilgisinde taşınır ve mutlaka karşılığını bulur. Egemenler de hiçbir zaman lanetliden medet ummazlar, ama sonuna kadar kullanıp sonra da sürgün, katletme, yabancılaştırma ile izlerini siler, siyasetlerinin ucuz malzemesi olarak hesaba katarlar.

Derin ve tehlikeli bir stratejik oyun devrede

3 Ağustos 2014 tarihinde başlayan Şengal saldırısı aynı zamanda yurtsuzlaştırma, modernite merkezlerine göç ettirerek eritme, yakın merkezlerde kamplara toplayarak insanlık dışı uygulamalara tabi tutma ve kendinden bezdirmeyi amaçlar. Yurtseverliğin kök bilgisini yok etmeyi, teslim almayı esas alır. Köke saldırıda kadınların payına düşen egemen erkeğin en kirli kullanımına açma, toprak-kadın işgalini birlikte gerçekleştirmedir. Şengal saldırısı başladığında erkeklerin kafaları kesilirken kadınlara el konulmasının, pazarlarda ucuz mal gibi alıcıya çıkarılarak her türden ve yaştan sapkın erkeğin oyuncağı haline getirilmek istenmesinin İslam’la hiçbir ilgisi olamaz. Şengal’den Musul’a, Reqa’ya taşınan tutsak Êzîdî kadınlar, çeteleşen hegamonik sistemin kendisinin olmayan kadına neler yapabileceğini göstermesi açısından önemli mesajlar taşır. Bu saldırıyı uzantıları eliyle gerçekleştirmesi saldırının niteliğini değiştirmez, hatta daha derin ve tehlikeli bir stratejik oyunun devrede olduğunu gösterir.

12 süvari…

13 Kasım 2016’da özgürleşen Şengal’e derin saldırılar devam etmektedir. Ancak bu saldırıları boşa çıkaran öz bilinç, öz örgütlülük ve özgür yaşam istemi de özsavunmasında ısrar etmektedir. O günden bugüne anaların gerillayı kucaklarken, alandan geri çekilirken döktükleri gözyaşlarının bir o kadarını içlerine akıtırken işgalci ordu, asker ve ölüm arabaları ve silahlarının önüne çıkmaları, taşlamaları ve kendilerini siper etmeleri de önemli dersler ve mesajlar içerir. Her fırsatta gerillanın, 12 süvarinin kendilerini koruduğu, örgütlenme ve özsavunma bilincine öncülük ettiğini belirtmeleri, tarihlerindeki 40’larla özdeşleştirerek toplumsal hafızanın gücünü hatırlatmaları bundandır.

İnancın temsilinde kadınların etkisi

Şengal Özerk Yönetimi ve sistemi içinde savunma gücü YBŞ ile kadın savunma gücü olarak örgütlenen YJŞ 5. kuruluş yıldönümü mesajında medeniyetler beşiği Mezopotamya’nın kutsal topraklarının şahitlik ettiği Êzîdî kültür ve inancını “Kaynağını Neolitik Çağ’dan alan asil inanç, ahlak ve kültür” olarak tanımlar. “Kadın-Anne değerleri, dayanışma, bağlılık, sevgi, yurtseverlik, ahlak, hürmet, cesaret, eşitlik ve adalet ölçütleri üzerine kurulmuştur” denir. Bu inancın temsilinde kadınların etkili olduğuna vurgu yapılarak, “Êzîdî kadınların tarihi Xatuna Fexra, Meyan Xatun, Fate Nene, Zero Anne, Stiya Zîn gibi tanınmış kadınlarla doludur” denmektedir. Êzîdî kadınların inançlarında Xatuna Fexra’yı kutsal gördüklerini ve inancı için kendini feda eden kadınların hakikat olduğunu vurgulayarak; “Ancak iktidar güçleri hiçbir zaman bu kültürü ve inancı kabul etmedi ve halkımıza dönük katliamlar gerçekleştirdi” denmekte ve bu katliamların Êzîdî Kürt halkı üzerinde büyük etkilerinin olduğuna dikkat çekilmektedir. Sistem karşıtı olmak her zaman katliam-soykırım gerekçesidir.

Varlığını korumanın tek yolu direnmek

Berîvan’lar, Ezda’lar, Gülçin, Nujiyan, Arîn ve Viyan’lar bu kök kültürün yaşatılması ve savunulmasında devletli sistemin suni sınırlarını parçalayarak hem ulusal bilincin geliştirilmesi hem kadın özgürlük bilincinin kökleriyle buluşmasının temsilcisi olmuşlardır. Kadının yaşamla bağının gücünü, toplumsallığı örmedeki yeteneğini tüm sistem saldırılarına karşı koruyan Êzîdî kadınların katlinin vacip olması anlaşılırdır. Buna karşı direnme gerekçeleri de anlaşılırdır ve YJŞ’nin anlamını belirginleştirir. Özsavunması olmayan Êzîdî Kürtlüğü ve Êzîdî kadını her zaman yok edilme tehdidi altındadır. Direnerek varlığını korumak ve özgürlüğünü sağlamak tek yaşam yoludur, diğer yolların hepsi katliam ve kırıma çıkar. Bunun için özsavunma başta olmak üzere her alanda örgütlülüğünü güçlendirmek önem taşır.

Toplumsal kök kültürü korumada kadınlar hep öncü oldu

TAJÊ Sözcüsü Sebîha Sebrî geçen yıl 1 Ağustos’ta Yeni Yaşam Gazetesi’nin Kadın Eki’nde Gülcan Dereli’ye verdiği röportajda IŞİD elindeki kadın ve çocukların kurtarılması için şahadete ulaşan Êzîdî kadınlar olduğunu belirterek YJŞ’nin Rakka’nın merkezine kadar gittiğine ve kurtarılan kadınların önemli bir kısmının YJŞ saflarında yer aldığına dikkat çeker. Rakka’nın özgürleştirilmesi ile Êzîdî kadınların özgürleştirilmesi arasında bir bağ, köprü kurulur. Buralar da kök kültürün eski mekanlarındandır, ancak üzerinden büyük egemenlik silindirleri geçmiştir. Kölelik merkezlerine dönüştürülmek istenen mekanlara Êzîdî kadınların taşınmasının ve cariyeleştirilmesinin ve buna karşı özgürleştirilmesinde yer almasının güncel ve tarihsel anlamı vardır. Sebiha da direnen, kutsanan kadın kimliğine dikkat çekerek Xatuna Fexra’nın tanrıça gibi tanındığını söyler; “40 kadına silah eğitimi verdi ve eğittiği her kadına da 40 kişiye eğitim vermelerini tembihledi” der ve “Bugün YJŞ de bunu yapıyor” bağını kurarak tarihle günceli birleştirir. Yani toplumsal kök kültürü korumada kadınlar hep öncü olmuşlardır ve bu öncülük rolü devam etmektedir. “Bugün Öcalan’ın fikir ve felsefesini tanıdıktan sonra tarihimize ve kültürümüze döndük. Kendimizi yeniden yarattık. Bu toplum üzerinde uygulanan 74 fermana rağmen bunu başardık. 2014’teki ferman, Êzîdî kadını şahsında Êzîdî toplumunu yok etmeye dönüktü” diyerek tüm kadınları kadın ve toplum kültürünü savunmada ortak mücadeleye çağırmaktadır.