14 Mayıs: Büyük değişimin başlangıcı olacak

- Filiz KOÇALİ
149 views
“Emek ve Özgürlük İttifakı, emekçilerin ve tüm ezilenlerin taleplerinin sözcüsüdür. Demokratik değişimin gücü ve inşa iradesidir.” HDP’nin çağrıcısı ve kurucusu olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı, Cumhurbaşkanı adayı çıkarmayacağını ilan ettiği basın toplantısında böyle diyordu. İşte 14 Mayıs’ta gerçekleşecek Cumhurbaşkanı ve milletvekilleri seçimlerinin önemi tam da bu cümlede, bu cümledeki iddiada yer alıyor.

21 yıldır iktidarda olan ve 2014’te başlayan çöktürme planının yürütücüsü AKP’yi alaşağı etmek çok önemli. 2015’ten sonra MHP ve Ergenekon’la kurduğu ittifakla Kürt kentlerini yıkan, siyasetçileri tutuklayan, İmralı’da tecrit içinde tecrit uygulayan, Medya Savunma Alanları’nda kimyasal silah kullanan, Rojava’ya işgal saldırıları düzenleyen tek adam rejimini yıkmak Kürt halkının boynunun borcu.

Diktatörü göndermek tüm halkların görevi

Yargıyı, parlamentoyu adeta fesheden, merkez medyayı tek sese dönüştüren, muhalif basına baskı uygulayan diktatörü göndermek tüm halkların görevi. Toplumu ahlaki değerlerden uzaklaştıran, uyuşturucu parasıyla savaşı finanse eden, AFAD ve Kızılay gibi yardım kurumlarını bile ailesinin/yandaşlarının çiftliği haline getiren, yol ve köprü ihaleleriyle halkı sonsuz borçlandıran, sağlık ve eğitim sistemini altüst eden bir diktatörden söz ediyoruz. Kadınları “fıtrat” diyerek eve hapsetmek isteyen, çocuklara tacizi ‘bir kereden bir şey olmaz’ diye meşrulaştıran bir dünya görüşünün siyasi liderinden söz ediyoruz. İnsanın, karşısında asla çaresiz olmadığı bir doğa olayını ülkeye bir yıkım, büyük felaket olarak yaşatan bir siyasi iradeden söz ediyoruz. Bu nedenle diktatörü göndermek önemli, yarattığı tahribatı söküp atmak ise daha da önemli. Diktatörü göndermek, Cumhuriyet’in 100. yılında demokratik cumhuriyet iddiamızı gerçekleştirmenin yolunu açacağı için de çok önemli. Bütün bunların ışığında Emek ve Özgürlük İttifakının ortaya koyduğu değişim ve inşa iddiası daha da önem kazanıyor. HDP’nin anahtar parti oluşu sadece matematiksel bir sonuç değil, HDP, aynı zamanda değişim iddiasıyla, bunu başarabilecek programa sahip ve güçte oluşuyla da anahtar parti durumunda. Kürt halkı her seçimde sorumlulukla davrandı; Kürt seçmen olmanın en zor olduğu koşullarda bile… 1990’da Halkın Emek Partisi ile başlayan yasal parti serüveni tam bir kıran kırana mücadele süreci oldu. Devamında, kapatılan partiler, tutuklanan yöneticiler, sürgünde kurulan parlamentolar geldi. Mardin Milletvekili Mehmet Sincar, faili meçhul cinayetleri araştırmak için gittiği Batman’da sokak ortasında öldürüldü. DEP milletvekilleri tam on yıl cezaevinde kaldı…Ve tabii, son eş genel başkanlar, belediye başkanları ve parti yöneticileri 6 yılı aşkın süredir cezaevinde… Seçmenler de faili meçhul cinayetlerle katledildi. Köyler, sağlık hizmeti alabilmek için verilen yeşil kartlardan mahrum bırakıldı, köylülere kredi verilmedi, üstelik sandık başında baskıya uğradı.

“Ez li vir im”

Şenyaşarlar’ın maruz kaldığı gibi yaralandı, öldürüldü… Bunu yapanlar cezasız kaldı. Bütün bu barikatlara rağmen Kürtler partilerinden vazgeçmedi. Önlerine konulan yüksek barajı aşamayacaklarını bilseler de partilerine oy verdiler, seçildiklerinde görevden alınacaklarını bildikleri belediye yönetimlerini desteklediler. Hazine yardımından yıllarca yararlanamayan partileri için cüzdanlarındaki parayı paylaştılar. Genel olarak tüm seçmenler açısından bir tercih ortaya koyma anlamına gelen seçimler, Kürt seçmenler açısından her zaman tam bir irade beyanı olarak seyretti. Bu kadar baskı, badire ve zorluğa rağmen, seçimler Kürt halkı için “Ez li vir im” yani “ben buradayım” diyen bir irade beyanına dönüştü. Bugün ise Kürt halkı irade beyanının yanı sıra örgütlü gücü ve yol gösteren ideolojisiyle, sadece sayısal olarak değil, değişim gücü olarak da Türkiye’nin nereye evrileceğinin anahtarı oldu.

Diktatörlükten demokrasiye geçişin programı

Bugünkü HDP, dünün geleneğini, deneyimini ve kitlesini, siyasi gruplar, halklar ve toplumsal kesimlerle birleştirdi. Son dönem tutuklamalara, sürgünlere ve kapatma davasına rağmen gücünü koruyarak demokrasinin kapısını açacak anahtar parti olmayı başardı. Ve yasal parti mücadelesinde çeyrek yüzyıl sonra, sadece direnen değil bir değiştiren olan seçim alanında. HDP’nin ‘Demokrasiye, adalete, barışa çağrı’ diye başlayan yol haritası niteliğindeki tutum belgesinde, Güçlü Demokrasi, Tarafsız Ve Bağımsız Yargı, Kayyım Rejimi Değil Halk İradesi, Kürt Sorununda Demokratik Çözüm, Barışçıl Dış Politika, Kadına Özgürlük Ve Eşitlik, Ekonomide Adalet, Kamu Yönetiminde Liyakat, Doğaya Saygı, Gençler İçin Özgür Yaşam, Demokratik Anayasa başlıkları altında diktatörlükten demokrasiye geçişin programı sunuldu. Ve bir iddia ortaya kondu: “HDP olarak yukarıda ifade ettiğimiz ilkelerin yaşama geçirilmesinden yana tüm toplumsal taraflarla ve siyasi aktörlerle görüşmeye ve müzakere etmeye, birlikte yürümeye, ortak mücadeleye ve ortak yönetime hazır olduğumuzu vurguluyoruz.” Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, HDP heyetiyle yaptığı görüşmeden sonra basın mensuplarına yaptığı açıklamada, neredeyse HDP’nin tutum belgesinde yer alan başlıkların aynısını dillendiriyordu. Tekrarlamakta fayda var: Kürt halkı ve onunla birlikte yürüyenler radikal ve demokratik bir değişimin gerçek gücüdür. 14 Mayıs’daki seçim, büyük değişimin başlangıcı olacak.