8 Mart’tan 21 Mart’a köprü olan kadınlar

- Deniz Nurhak
116 views
Newroz denildiğinde ilk akla gelen onun mücadele ile anılıyor olmasıdır. Tarihsel kökeninin yanında, Kürt Özgürlük Hareketi’yle birlikte mücadeleciliği bir ilke haline getirdiği bilinmektedir. Mücadelecilik bir var olma, varlığını inkara karşı savunma, bu temelde kendi kökleri üzerinden yeniden doğuşunu gerçekleştirebilme gücü, iradesi ve bilincidir.

Bu anlamda tarihsel toplum, var olmanın ve inkara karşı varlığını adayışın en temel arayışı olarak özgürlük olgusunda erime, hakikate ulaşma arzusudur. Toplumsal tarihin varlığı ne kadar bu ilkeye bağlı ise, kadının varlığı ve özgürlüğü de bu temel ilkeye bağlıdır. Temel ilke mücadele ruhu ve bilincine dayalı geliştiğine göre, geriye bunun örgütlülüğü ve mücadele araçları kalmaktadır.

Özgürlüğün an’da eyleme dönüşmesi

8 Mart bu anlamda kadınlar için mücadelenin en görünür kılınan, en zirveye ulaştığı ve en fazla özgürlüğün an’da eyleme dönüştüğü mücadele birikiminin tarihsel momenti gibi, ileriye doğru sıçrama yapabilen bir ruh yaratmıştır kadın mücadelesinde. Bu mücadele Rêber Apo’nun da ifade ettiği gibi kadının tarih boyunca kimliğinden ve kişiliğinden yoksun bırakılarak her türlü köleliğe, ezilmişliğe, sömürüye ve baskıya uğramasından kaynağını almaktadır. Bu anlamda erkek egemen sistem tarafından kadına dayatılan; tutsaklığın,  köleliğin, düşüşün, toplumda yaygınlaşan yalanın, hırsızlığın ve zorbalığın, her tür kirlenmenin, uşaklığın aşılmasına dönük mücadelenin zirveleşmesi anlamını taşır.  21 Mart ise, diriliş, umut ve yeniden ayağa kalkıştır. İnsanca yaşamanın onuru, özgürlüğün, güzelliğin, doğruluk ve adaletin boy verdiği bir yaşam umududur.

Tarihsel başkaldırının temsili

Bu tarihsel başkaldırı en fazla da kadında karşılığını bulur. Bu anlamda Newroz, kadının sınıfsız, devletsiz ve iktidar erkine karşı doğal toplumun eşitliğine, demokratik değerlerine ve özgür yaşam seçeneğine dayanmasıdır. Kadınların mücadelesinde bir gün ile sembolize edilse de; birikmiş özgürlük özlemleri, eşitlik değerlerinin bileşkesi olarak an’ın geçmiş ve gelecekte buluşmasıdır 8 Mart. Kadın açısından bir kimlik ve kişiliğe kavuşmadır.  Bu, elbette kolay olmadı. Kadın açısından kimlik ve kişilik kazanma süreci büyük bedellerle yaratıldı. Dünya genelinde de, Kürdistan’da da… Kürdistan Kadın Özgürlük Mücadelesi’nin her aşamasında ülke ve toplum özgürlüğü ile kadın özgürlüğü arasında diyalektik doğru yakalandı. Hem 8 Mart’ın değerine değer katılmış oldu; hem de 21 Mart’ın başkaldıran geleneğinin en iyi temsili haline geldi Kürt Kadın Hareketi. Şimdi bu bileşkenin formülü, Jin-Jiyan-Azadî ile çağın kadın duruşunu temsil ediyor.

Mazlumlardan Zekiyelere direniş meşalesi

Bu iradi duruşun yaratıcıları hiç kuşku yok ki, şehitlerdir. Newroz’un direnişçi özünün Amed zindanlarında dayatılan koyu karanlığa karşı, insanca ve kendi kimliğiyle yaşamanın adı olarak, “Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür” diyen Mazlum Doğanların tutuşturduğu meşale, 90’larda Amed burçlarında, bu kez bir Kürt kadınının elinde bir zafer çağrısına, mücadele çağrısına dönüşür. Zekiye Alkan, serhildanların ortaya koyduğu varoluş kararlılığını, özgürleşme aşkını derinden hissederek eyleme dökmüştür. “Newroz ateşi en iyi insan bedeniyle yanar” derken özgürlüğün bedelsiz gelmeyeceğine, büyük amaçlar uğruna fedakarlığın olması gerektiğine vurgu yapar. İşgalcinin kör karanlığına karşı bir ışık huzmesi olan Zekiye Alkan, Kürt kadınlarına ve halkına cesaret aşılayan, kendi özüne dönüşün yolunu gösteren bir başkaldırı olur. Bu irade, düşmanı şoke ederken, başta Amed olmak üzere tüm Kürdistan’da yeni bir yaşam umudu ve mücadele azmi yaratmıştır.

Zafere kilitlenmiş bir ruh: Rahşan

Rahşan Demirel, savaş suçlarının doruğa ulaştığı bir ortamda, Kürt halkının katliamlardan geçtiği bir süreçte, 1992 Newrozu’nda, topraklarından sürgün edildiği bir metropolde, İzmir’de Kadifekale burçlarında bedenini meşaleye dönüştürdü. Newrozu yasaklayan sömürgeci zihniyete karşı, “Newroz kutlanacak, lastikle olmazsa canımızla” diyerek, zafer işaretine kenetlenmiş parmaklarını bir başkaldırı duruşu olarak sundu halkına. Bu azim ve kararlılık; baskılar, yasaklar ne olursa olsun Kürt kadınlarının her yerde ve her zaman büyük eylemciler olarak bir dönemin öncülüğünü yapabileceklerini ortaya koydu.

‘Daha çok direnmek gerek…’

Newroz, sadece bir tarihi gelenek değildir. Süreklilik kazanan bir ruhtur. Bu ruhu Zekiyelerden, Rahşanlardan sonra sürdüren Ronahi ve Berivan oldu. Hem de sürgünün daha uç noktasında, Avrupa’da… Savaşın en çetin geçtiği yıllardan biri olarak 1994’te, savaşın en büyük destekçisi olan Alman emperyalizmine karşı, Mannheim’de gerçekleştirdikleri eylemle anayurda dönüş çağrısı oldu Ronahi ve Berivan.  Kapitalist modernitenin merkezinde, buz gibi çıkarlara karşı, vicdani ve ahlaki olarak yöneldikleri eylemle, demokratik komünal bir topluma doğru ana tanrıça yolunda ilerlediler.  Tanrıçalık, gücü örgütleyen ve ileri taşıyanlardır. Tarihe gömülmek isteyen değerleri yeniden gün yüzüne çıkaran ve onu yaşatanlardır. İşte Ronahi ve Berivan, “daha çok direnmek gerek ve biz kendimizden başlıyoruz” diyerek, kadına ait tüm değerleri bilgece açığa çıkaranlar oldu.

Sema Yüce’nin özgür yaşam tutkusu

Newroz ve 8 Mart Kürt kadınları için iç içe geçmiş bir mücadele gerçeğidir. 1998’deki eylemiyle “8 Mart’tan 21 Mart’a ateşten bir köprü” kuran Sema Yüce, Kürt kadınlarının mücadele tarihinde yeni bir aşamadır. O’nun ideolojik yoğunlaşma düzeyi, Kürt kadınlarının düşüncede yaşadığı dönüşümün en somut ifadesidir. O’nun duruşu, Rêber Apo’nun, “Kadını güçlü yaratmayan devrimler, tek ayaklı devrimlerdir ve kolaylıkla devrilebilirler. Kürdistan devrimi; tam bir kadın özgürlüğü, kadının toplumsal devrimidir” sözüne tekabül eder.  Rêber Apo’nun gelecekte kadın bilimi olarak formüle ettiği Jineolojî’yi, sadece Kürt kadınları için değil tüm dünya kadınları için bir kurtuluş umudu ve çözüm gücü olduğunu öngören biridir Sema Yüce. Bu kavrayışını şu satırlarla dile getirmiştir: “Başkan Apo’nun 8 Mart’ta tüm kadınlara seslendiği konuşmasında ifade ettiği ‘kadın eksenli bir kurtuluş ideolojisi’nin geliştirilmesi gerektiği, böylesi bir öğretinin savaş sorunlarından kalıcı bir barışa, özgür insana kadar birçok soruna çözüm olacağı temelindeki açıklamalarını Kürt kadını kavramıştır. 8 Mart’tan başlayıp 21 Mart’ta doruğa çıkan eylemli yürüyüşünde bunu ispatlamıştır.  Beynimi, yüreğimi ve bedenimi 8 Mart’tan 21 Mart’a ulaşan ateşten bir köprü yapmak istiyorum. Özgür, yaşam, özgür kadın tutkum bana bunu emrediyor. Kendimde yaşamı yaratma kararımda en önemli güç kaynaklarından biri de kadının partileşme silahı olan YAJK’tı.  Kadınlar, küllenen Kürt ateşinin kıvılcımlarıdırlar. Küllerinden yeniden doğmayı başaran, bunun kıvılcımı olabilen her kadın, özgür Kürdistan’ın dokuyucusu olacaktır.” Kadın direnişçiliğinin karşılığı olan 8 Mart ve küllerinden yeniden doğmanın sembolü olan Newroz’la yeni bir mücadele yılına daha girerken, özgürlük şehitlerinin bu satırlarını nasıl okumak gerek? Rêber Apo’nun sözlerini bir kez daha hatırlatarak bitirelim:
“Şehitlerin son vasiyetlerini kim unutabilir ve son nefes verişlerini kim gözardı edebilir? O büyük direnişlerin anlamını kim unutabilir? Bu büyük zorluklarla, kıyamet kadar açlık, soğuk ve sıcakla savaşımı kim unutabilir? Bütün bu direnişler yüce amaçlarımız, insani amaçlarımız, ulusal, sınıfsal ve kadının kurtuluşuna dayalı amaçlarımız için gösterilmiştir. Bu konuda görev, bu bayrağı yere düşürmemek ve daha da yükseklere kaldırarak karşılık vermektir.”