Evetttt, şimdi size “dandini, dandini” ya da “dandik” şeyler anlatacağım. Yükselttiğimiz ya da bize öyle gelen ‘Avrupa demokrasi’sinin çıtasından bahsedeceğim. Yani çıtaları yükselteceğiz, yüksekten yüksekten uçacağız veyahut şarkıda olduğu gibi “yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” diyeceğiz.
Aslında bir yerde yüksekten “atmayın, atlamayın” da diyebiliriz. Maazallah düşersiniz, yerden kopyanızı sökerler. Hani ben söyleyeyim, sonra “vay ben bilmedim, vay ben görmedim, vay ben kör olaydım da bu günleri görmeseydim” ya da manalı bir “vaayyy, vaaayyyy sennnn” demeyesiniz.
‘Özgürlük’ mü kafes mi?
Şimdi tüm bu kör olası sözcükler niye? Kulağınıza küpe olsun sevgili okuyucu; asla bilmediğiniz, görmediğiniz şeyleri talep etmeyin, bu bir. Görmediğiniz şeyin şahidi olmayın, bu iki. Ve asla ama asla gözünüzle tatmadığınız, deneyimlemediğiniz, sizinle aynı kültürel kökeninden gelmeyen, bir başkasının ya da bir başka ülkenin ‘özgürlük’ anlayışını ve ‘demokrasi’ olgusunu -ki, bunları tırnak içerisinde belirtiyorum- kendinize örnek almayın. Eğer böyle bir şey yaparsanız büyük bir ihtimalle kendinize yeni bir kafes satın alıyorsunuzdur. Üstelik de satın alma bedeli canınızdır. Konuya giriş yapmadan baştan söyleyeyim; asla ama asla bu yazıdaki amacım başkalarının kültürel değerlerini, yaşam anlayışını ya da kanunlarını kötülemek, aşağılamak, hor görmek, küçümsemek değil. Lakin huyum kurusun, sorgulamadan edemiyorum. Laf aramızda sevgili okuyucu benim bir abem var, daha ben çocukken “senin burnun çok uzun, her şeye karışıyorsun” diyordu. Sanırım, “İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur” sözü en çok benim için söylenmiş diyebilirim. Düşünün abem daha o vakit anlamış karıştırmadan, sorgulamadan edemediğimi. Ne yapayım, başıma ne geldiyse merakımdan geldi yeminle…
Çağdaş işkence!
Neyse, kafanızı çok karıştırmayayım. Geçenlerde Leyla Güven’in kamuoyuna açık yazdığı bir mektubu kamu olarak okudum. Bir cümlesi çok dikkatimi çekti; “21.yüzyılda Filistinli tutsaklar İsrail zindanlarında, Kürt tutsaklar da Türkiye zindanlarında her türlü ‘çağdaş’ işkence yöntemiyle teslim alınmak isteniyor” demiş. Cümledeki ‘çağdaş işkence’ sözü epey bir dikkatimi çekti, meraklandım, az biraz ürktüm. ‘Çağdaşlığın’ işkence biçimi oldukça düşündürücü… Aklıma tutuklanan ve cezaevine götürülürken çıplak aramadan geçen yaşlı, başlı analar geldi. Çıplak aramaya maruz kaldıklarında, hayatlarında böyle utanç verici bir şey görmediklerini ve yaşamadıklarını söylemişlerdi.
Avrupa çıplak aramaya sessiz
Haberlerde de sık sık cezaevlerinde mahpusların yaşadığı sorunlar gündeme geliyor. “Çıplak aramaya maruz kaldık, lütfen herkes duyarlı olsun”, “Sesimizi duyun” çağrıları neredeyse günlük yapılıyor. “S tipi cezaevi, Y tipi cezaevi, kuyu tipi cezaevleri” deniliyor. Düşünsenize gökyüzüne tel çekmişler. Böyle bir durumda hapislik olan kim? Telin altındaki mi, yoksa üstündeki gökyüzümü?! Cezaevindeki işkenceler en çok da Avrupa insan hakları kurumlarına, kuruluşlarına taşınıyor. Mesela geçenlerde BM oturumlarında işkence, cezaevlerindeki hak ihlalleri gündeme geldi. Yine “Çıplak aramanın onur kırıcı, insan bedenine yönelik bir işkence olduğu” her fırsatta Avrupalılara hatırlatılıyor. Fakat Avrupa ‘insan hakları’ kurum ve kuruluşlarının bu konularda doğru düzgün bir açıklamasına ben tanık olmadım. Yani çıkıp “biz çıplak aramayı insan bedenine yönelik bir saldırı olarak görüyoruz. Bu yüzden Türkiye’yi kınıyoruz” dediklerini anımsamıyorum. Bireyler söylemiş olabilir. Ama kurumlar ve devletler düzeyinde, direk yapılan işkenceyi tarif ederek kınama yapılmamış. Belki genelleme yapmışlardır. O noktada haklarını yemeyeyim. Fakat hiç düşündünüz mü neden doğru düzgün bir açıklama yok?
Mahkemeye prangalarla çıkmak
Bundan birkaç yıl önce Avrupa’nın bir ülkesinde bir arkadaşım gözaltına alınmıştı. “Feminist, terörist Kürt kadın olmak” gerekçesiyle… Onu çırılçıplak soymuşlardı. O da yetmemiş, çıplak haliyle ona “kalk, otur, kalk otur” yaptırmışlardı. Şok olmuştu. Çünkü o bunu yaparken üç kişi onu izlemişti ve kendini tacize uğramış hissediyordu.“Hiç böyle utanç verici şey görmedim. Sanki bir nesneydim, eşyaydım gibi bana bakıyorlardı. Regl olduğumu söyledim. Ama ona rağmen kalk-otur yaptırdılar. Çok iğrençti” demişti. Yine siyasi nedenlerle -ki Avrupalılar siyaseten hiç kimsenin cezaevinde olduğunu kabul etmediklerinden, ‘terör suçu’ diye icat ettikleri bir kanunla Kürtleri içeri atıyor- cezaevinden çıkan gençten bir arkadaşım ise günde sadece bir saat havalandırmaya çıkabildiğini anlatmıştı. 3 yıl boyunca 24 saat olan günün sadece bir saatinde gökyüzünü görmüştü. “O da kutu gibi bir gökyüzü” diyordu. Yine ‘terör’ suçlamasıyla tutuklanan pek çok Kürt, mahkemelere prangalarla çıkarıldı. Yani ayakları zincirli, kolları zincirliydi. Yürüyebilmek için, minik adımlar atabiliyorlardı. İçeride ise neler yaşatıldığını varın siz düşünün. Çağdaş dünyanın çağdaş ülkeleri ‘çağdaş işkence’ yöntemleri böyle. Almanya cezaevlerinde ‘sessiz ölüm işkenceleri’ uygulanıyor. O cezaevlerinden çıkan pek çok kişi değerlerine ters düştü. İnançlarına ters düştü. Daha doğrusu düşürüldü. Düşünsenize RAF diye bir örgüt kalmadı.
Avrupa cezaevleri neden sorgulanmıyor?
Aklıma 90’lı yıllar geldi. O vakitler girdiğimiz açıklık grevlerinde Avrupa cezaevi standartlarını talep ediyorduk. Çünkü ‘Avrupa cezaevlerinin standartları’ yüksekti. ‘İnsanlık’ vardı, ‘özgürlükler’ vardı. Tutukluydun ama ‘insani hakların’ vardı. (Kim gidip gördüyse artık) Yani oradaki cezaevleri ‘yüksek demokratik standartlara’ sahipti. Tutuklulara ‘insanca muamele yapıyorlardı. Şimdi bu gerçeklikle karşılaşınca bir yanım için için ağlıyor, öbür yanım kahkahalarla gülüyor. ‘Yüksek standartlar’a mı yanayım, yoksa dandik ‘demokrasi’ye mi, sınırları çizilmiş ‘özgürlük’ olgusuna mı hiç bilemiyorum. Ama bir şeylerin ters olduğu kesin. Birincisi Avrupa insan hakları savunucuları Avrupalı devletlerin cezaevlerindeki yöntemlerini sorgulamıyor. İkincisi, devlet penceresinden baktığı için doğru buluyor. Çıplak aramayı bu yüzden taciz ve işkence olarak görmüyor. Ve daha sayamayacağım pek çok şey… Yani araştırmaya muhtaç bir konu. Ve bana kalırsa Avrupa insan hakları örgütleri, Avrupa demokrasisi ve özgürlükleri konusunda sınıfta kalmış. Bizim ise çıtamız yüksek. Konumuza dönersek, çıplak arama bir işkence, taciz, hatta bana göre tecavüzdür ve kabul edilmezdir. Haydi sizi STAR’a emanet ediyorum, hayat yüreğinizden öpsün…