Evlensen mi evlenmesen mi bir dert!

- KAKTÜS
24 views
Aile olmak güzeldir; herkesin birbirini kolladığı, desteklediği, sevdiği, düştüğünde kaldırdığı, omuz verdiği bir aile… Düşüncelerinizin değer bulduğu, değer gördüğünüz bir aile… Herkesin varlık nedenini bulduğu, anlam kazandığı bir aile… Birinin ötekine eşit olduğu, ruhsal denkliği bulduğu, en önemlisi özgür olduğu bir aile… İçerisinde “direk” aranmadığı, “reis” oluşturulmadığı, ötekinin ötekisi olmayan, cinsiyetinden ötürü daha değerli ya da daha değersiz bireylerin olmadığı bir aile… 


Duyguda, düşüncede birliği yakalayan, aynı fikir etrafında ortaklığı sağlayan bir aile, bence güzel bir ailedir. Böyle bir aile için kan bağına da ihtiyaç yoktur. Zaten aile dediğin salt anne-baba ve çocuklardan oluşan en küçük sosyolojik yapı olarak tanımlanamaz. Evet, sosyolojik olarak böyle bir tanım yapılıyor. Fakat dikkat edin hiçbiri bilinçli bir tercihle aynı ortamda buluşmamıştır. İsteğe, düşünceye, özgür iradeye dayalı bir “aile “ olmaktan çok biyolojik olarak kan bağına dayalı, mecburi bir yapıdır.

Kapitalizmin pohpohladığı aile

Bu durumda karşımıza iki ayrı aile gerçekliği çıkar. Bu aile yapılarından biri kapitalist sistem tarafından oldukça pohpohlanır. Çoğalması ve yayılması için destek kampanyaları yapılır. Bunun için rol-modeller oluşturulur. Herkesin birbirini aldattığı bireylerden oluşan aile, ideal aile olarak kutsallaştırılır. Örneğin Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan da 2025 yılın “aile yılı” ilan etmiş. Herkes bir sonraki yılın ne olacağını ilan edebiliyor mu, bilmiyorum. Yani bilimsel bir boyutu varsa eğer, o da Erdoğan’a mı düşer onu da hiç bilmiyorum. Ama adamın Türklüğün nüfusunu çoğaltma hedefi takdir edilmeyecek gibi değil.  Hele yöntemleri Mefisto’nun aklına bile gelmez. Adam millet evlensin, nüfus çoğalsın diye, faizsiz kredi bile veriyor. Üstelik ilk kez evlenecek gençlere 48 ay vadeli, iki yıl geri ödemesiz, 150 bin lira tutarında faizsiz kredi desteği. Şaka değil, gerçekten. Kimin akılan gelirdi krediyle milleti evlendirmek?  Ya da devlete borçlanarak evlenmek?!  Eee tabii iki yıl sonra parayı ödeyemezsen o senin sorunun. Mesela Avrupa’da bankadan kredi çekerek ev alabilirsin. Fakat kredilerini ödeyemezsen ev bankaya geçiyor. Ama Türkiye’de kredi ile evlenince ve krediler ödenmeyince nasıl bir prosedür izleniyor bilemiyorum. Belki “Evlenmeseydin” diyecekler, kim bilir?

Krediyle yeni asker siparişi!

Bir de yeni doğacak ilk çocuk için verilen tek seferlik doğum yardımı var. İlk çocukta 5 bin lira, ikinci çocuk için her ay 1500, 3’üncü ve sonraki çocuklar için her ay 5 bin lira yardım verilecekmiş. Çocuk yardımları, çocuklar 5 yaşını tamamlayana dek sürecekmiş. 5 yaşından sonra yardım yok. Buraya kadar, devlet üzerine düşeni yaptı. Seni evlendirdi mi, evlendirdi.  Sana o çocuğu, çocukları yapman için teşvikte bulundu mu, bulundu. Eee sen de artık üzerine düşeni yap bir zahmet. Her şeyi de devletten bekleme! Sorun borç-harçsa, önemli değil; devletten aldığın borcu başka bir borçla öde. Hem “borç yiğidin harcıdır” demişler. Artık o harcı durmadan karacaksın ev diye inşa ettiğin yuvada. O kadarını da var kendin düşün. “Evlenemiyorum, aile kuramıyorum” diye derde düşüp, kederlerde boğulan sendin. Kredi alıp, evlenirken mutluydun. Herkes düğününüzde vur patlasın, çal oynasın yapıyordu. “mutluklar” diliyordu. Ne oldu? Şimdi borca boğulup, keder deresinde yüzen yine sen… Birileri ülkenin nüfusunu çoğaltacak, yeni milliyetçiler yetiştirecek diye, yeni askerler yaratacak diye ülke nüfusuna o katkıyı da yapmayıverseydin. Devletin kredisiyle evlilik denilen kör kuyuya inmeseydin, diyeceğim lakin derler ki; bir ölene, bir olana çare yoktur. Mesele az biraz idrak, az biraz insan olmaktır…

‘Mis’ gibi bir algıyla hayatlar mahvoluyor

Meseleye devam edelim. Aslında bu meselede olan kadına oluyor. Birincisi hödük bir erkekle kredi ile evlenecek. İkincisi üç çocuk doğuracak. Doğurduğu çocuklara bakacağı için işinden, çevreden olacak. Çok çalışmak isterse ‘esnek’ ve uzaktan, evden çalışabileceği işler var. Dışarıya çıkmaya ne hacet! Hem evde çocuğuna da bakabilecek. Al sana mis gibi iş!
Bakın işte sevgili okuyucu, “mis gibi” sözüyle kadının eve mahkûmiyetini kamufle ettik mi, ettik. Gönüllü eve hapsolmayı teşvik ettik mi, ettik. Şimdi biz üç kelimeyle bu algıları yarattıysak, bu devlet faizsiz krediyle ne algılar yaratıp, ne çok insanın hayatını mahvetmiştir. 

Herkes tavasını oklavasını alsın gelsin!

Üstelik de “aile”,  “nüfus”, “gelecek”  adına… Peki hangi aile? Binbir borçla kurulan, üç-beş çocuğun borçlu doğduğu aile mi? Borçla kurulan ailenin bir geleceği olabilir mi? Borç-harç yüzünden bunlar birbirini dır dırlar, vır vırlarla tüketmez mi? İlk aşk, ilk heyecan yerine her an nefret, her an asabiyet, sonrasında şiddet, en üst perdeden cinayet vs. vs. gün yüzü görmeyen hayatlar kim vurdu ya gitmez mi? Peki bunun sorumluluğunu kim alacak? Devletin sorumsuz olduğu icraatlarından belli.
Bu durumda iş ahlaki-politik yapıya sahip olan kadına düşer. Peki ne yapacağız? Herkes tavasını, oklavasını, kevgirini, kepçesini, maşasını alsın gelsin. Ne yapacağımızı gelecek ay söyleyeceğim. Hadi kalın sağlıcakla. İştar rahmetini sizden esirgemesin.