Ekolojik yıkım politikaları ve demokratik toplum inşası

- Güler YILDIZ
28 views
Dünyanın dört bir yanında derinleşen ekolojik krizler, yalnızca doğanın değil, insanın da hayatta kalma mücadelesi verdiği bir dönemi işaret ediyor.

Bu krizlerin temelinde, kapitalist modernitenin dayattığı sömürü, soykırım ve ekokırım politikaları yatıyor. Sistematik şekilde sürdürülen bu politikalar, yalnızca doğayı değil, aynı zamanda insanlık onurunu ve toplumsal yaşamı da tehdit ediyor. Kürdistan, Ortadoğu ve diğer bölgelerdeki ekolojik yıkımlar, bu tehdidin en açık örnekleri.

4 parçada ekolojik talan, yıkım

Kürdistan, coğrafi olarak dört parçaya bölünmüş bir şekilde enerji savaşlarının, emperyal müdahalelerin ve çevresel tahribatın yoğun yaşandığı bir alan. Bakurê Kürdistan’da yoğun madencilik faaliyetleri, ormanların sistematik bir şekilde yakılması ve su kaynaklarının tahribi, bölgedeki ekosistemi ciddi şekilde tehdit ediyor.
Başûrê Kürdistan’da petrol çıkarma faaliyetleri ve enerji sektörüne yapılan yatırımlar, çevresel bozulmayı hızlandırırken yerel halkın yaşam koşullarını zorlaştırıyor. Rojhilat’ta tarım alanlarının yok edilmesi ve su kaynaklarına erişim kısıtlamaları, kırsal yaşamın sürdürülebilirliğini tehlikeye atıyor.
Rojava’da ise savaşın yarattığı fiziksel yıkım, altyapı bozulması ve kimyasal silah kullanımı, ekolojik tahribatı derinleştiriyor.

Tişrîn’de hesapları bozan bir direniş

Sömürgeci Türk devletinin ve onun paramiliter çetelerinin 8 Aralık’tan bu yana (ve elbette daha öncesinde de) aralıksız saldırdığı Rojava’da hedef su ve enerji kaynakları. Su pompalama istasyonları bombalanıyor, Tişrîn gibi önemli bir baraj ele geçirilmek isteniyor. Ancak sömürgecilerin hesaplamadığı bir direniş var şimdi: Kuzey ve Doğu Suriye’de halklar Tişrîn Barajı’nı korumak için günlerdir nöbet tutuyor. Nöbete saldıran sömürgeci Türk devleti onlarca kişinin ölümüne ve yaralanmasına yol açtı. Peki halk, canı pahasına neden Tişrîn’de? Bir baraj için insanların nöbet tutmasını şu savaş koşullarında nasıl yorumlamak gerekiyor? Bölgenin tek ve en önemli bu barajı yalnızca fiziksel bir yapıdan ibaret değil; hayati bir kaynak, kültürel bir değer ve toplumsal direnişin sembolü çünkü.

Öz yönetimin simgesi

Rojava, özerk bir yönetim modeliyle hareket ediyor ve doğal kaynakların demokratik bir şekilde yönetilmesini savunuyor. Tişrîn Barajı da, bölge halkı için bu nedenle yalnızca bir enerji projesi değil, Rojava’nın öz yönetim modelinin ve halkın kendi kaderini tayin hakkının da simgesi. Baraja dönük saldırılar, yalnızca enerji ve suya erişimi değil, aynı zamanda bölgenin siyasi ve ekonomik özerkliğini de tehdit eder durumda. Ve baraj, elbette tarım alanlarını sulamak ve içme suyu sağlamak için kritik bir role sahip. Bölgenin kuraklık riski düşünüldüğünde, barajın kontrolü hayatta kalmak için stratejik bir mesele. Baraj etrafında canlı kalkan olan halkın motivasyonu, ekolojik toplum dönüşümünün de ender rastlanan örneklerinden biri. Yani Rojava’daki özerk yapının, halkın ekoloji anlayışını tamamen değiştirip dönüştürdüğüne bir örnek.

Dönüşen toplum ve insan

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın sunduğu paradigmanın önemli ayaklarından biridir ekoloji. Ve bu ekoloji anlayışı, yeni bir toplum, sistem ve insan modeli için derin dönüşümler öneriyor. Tişrîn barajı etrafında kenetlenen insanlar, bu, doğadan yana dönüşmüş yeni insan/yeni toplumun simgesidir. Bu dönüşümler, doğa ile uyumlu, sürdürülebilir ve adil bir yaşam pratiğine odaklanıyor. Doğanın metalaştırılmasına karşı çıkarak, doğayı ve toplumu bütüncül bir şekilde ele alan bir yaklaşımı savunuyor. Kapitalist modernite, doğanın metalaştırılması ve sonsuz kâr arayışı üzerine kurulu bir sistem. Bu sistem, ekosistemleri birer kaynak deposu olarak gördüğü için, toplumsal yapıları da sömürgeleştirerek güç ilişkilerini yeniden yeniden üretiyor. Eğer bugün yoksulluk, açlık ve göçten bu kadar çok konuşur olduysak, altında yatan yegâne neden, sağcı ve ırkçı totaliter rejimler ve yarattıkları sistemin kaosu derinleştirmesidir. Rojava’nın varlığı ise bu derinleşen kaotik sistemin karşısındaki tek alternatif yaşam adresidir.

Krizden çıkışın yolu

“Dünya, ekolojik ve toplumsal yıkımın eşiğinde duruyor” diyor ekolojistler, bilim insanları. Afaki bilgilerle değil, ekosistemdeki döngüyü sağlayan popülasyonların birer birer bu dünyadan elini eteğini çekmesine bakarak söylüyorlar. Arının, karıncanın, ağacın, suyun hakkını teslim edecek, onlarsız bir canlı yaşamının imkansızlığını gösterecek bir yeni sistemi de işaret ediyorlar aynı zamanda. Kapitalist modernitenin krizlerinden çıkış, ancak doğa ve toplum arasındaki dengenin yeniden kurulmasıyla mümkün olacaktır. O nedenle Bakurê Kürdistan ve Kuzey ve Doğu Suriye’de yükselen demokratik, kadın özgürlükçü ve ekolojik direniş, bu yeni dünyanın inşasında önemli bir rol oynayacaktır.