Bazen öyle şeyler söyleniyor ki, insanın aklı-hayali donuyor. Cevap verecekmişsin gibi zamanda asılı kalıyorsun. Ama tık yok…
Tıpkı bir bilgisayar gibi önce duruyor, sonra donuyor ardından tıkanıyor ve zorlayınca da bulanıklaşıyorsun. Düşüncelerinden bir girdap oluşuyor ve en “süper fikirlerin” o girdabın içinde döne döne bir hal oluyor. Mesela benimkiler dönmekten adeta çok kullanılmış bulaşık bezi gibi delik deşik oluyor. O delik deşik olan yerleri yeni fikirlerle yamalamaya çalıştığım da ise, adeta uzay, zaman ve mekanda küçük küçük noktalar oluşuyor… O derece biçimsiz kalıyor yani. Allah sizi inandırsın ‘bu benim fikrim mi’ diye düşündüğüm oluyor.
Lakin mesele benim fikirlerimden öte, bazılarının insandaki hayali bile donduracak söylemlerde bulunması. Düşünün artık, o derece garip fikir ve söylemlerle karşılaşıyor ki, insan aptallık sınırına dayanıyor…
Mesele ne? Mesele zeka geriliğinin sınırına olta atmaktır. Sınırın altını söylememe gerek yok sanırım…
‘Lahavle’ diyerek başlayacağım ama lahavleyi de geçtik… Eskiden söylenmiş bazı ana sözler var, gerçekten lök diye yerine oturuyor. Arkadaş, bu ülkede imam usu….. cemaat ne yapsın?
Hakikatten ne yapsın?!?
Asıl soru şu; söz konusu cemaat, hangi yönetim şekliyle yönetiliyor ya da cemaat yönetim şekli olarak neyi benimsiyor? Bu çok önemli bir soru, öyle “hepimiz insanız” deyip yönetim şeklini yabana atmazsınız. Ne de olsa cemaat yönetim şekline göre pozisyon alıyor. Eğer sözüne ettiğimiz cemaat, özyönetim ile kendini yürütüyorsa o cemaatin yapacağı şey belli; imam derhal görevden alınır ve yeniden abdest aldırılır. Malum abdest kırılmıştır… Yok, cemaat (şimdiki Türkiye gerçeğinde olduğu gibi) yarı şeriat, yarı faşizm ile yürütülüyorsa o vakit yapacak tek şey İsrail gibi daha yer altından çıkmadan suyu satın almaktır. Çünkü ülkeyi başka hiçbir şey temizleyemez…
Bu kadar söz niye?
Eşinin kendisini öldüreceği korkusuyla yaşayan kadının karakoldan koruma istemesiyle başlıyor tüm bu ‘niyeler…’
Cevaplar ise korkudan beter dehşet gecelerini andırıyor. “Eşin sana bir şey yaparsa yüksek sesle bağıracaksın, gerekirse kendini yırtacaksın…” Evet, ne oldu? Söyleyecek sözünüz yok değil mi? İşte buna aptallaşma sınırı deniliyor. Oltayı attık bekliyoruz…
Tabii bir zamanlar bu ülkede şiddete karşı ‘çocuklarınıza çığlık atmayı öğretin’ diyen bir Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı vardı… Öyle ya, bakan çığlık atmayı öğütleyince, polisi de sonuna ‘yırtacaksın’ sözünü tutuşturdu.
Sonuç; “anam, çığlık at, çığlık… hem-i de kendini yırtarcasına… Kendini yırtmazsan, şiddete karşı durduğunu nereden bileceğim? Hımmm! Gelmişsin böyle karşımda diri diri duruyorsun, nerede senin ölün?!?” demedikleri eksik, yakında o da olur. Tıpkı babanın kızını evlendirdiğinde “artık bu eve ölün girer” demesi gibi…
Gerçi Türkiye’de devlet, koca ve baba kavramlarıyla eş anlamda kullanılıyor. Devlet gerektiğinde baba, gerektiğinde koca oluyor. Türkiye’nin nüfusunun 72 milyon olduğunu farz edersek ve bunu eşit değerde bölersek, her bir kadının 36 milyon koca-babası var demektir. Düşünsenize 36 milyon koca-baba adayı ve bir de siz… Kendimi çok güvende hissediyorum, hem de çok!?! O kadar çok güvende hissediyorum ki, birinin çıkıp “kendini yırtarcasına çığlık atacaksın” zeka noksanlığı karşısında, ağzını zekasına kadar yırtasım var… Bakalım kaç kişi gelip onu kurtaracak?
Yani demem o ki; balık kuyruktan kokmaz, kendini yırtsan, bu işler öz savunmasız olmaz… Kendimizi savunacağız arkadaş!
Hani bazen söylemeyeyim diyorum ama “hakikatler çıplak olmayı sever” diyerekten söylüyorum. Geçenlerde rastladığım bir ailemizin küçük çocuğunu sevesim geldi. Ben diyeyim 4, sizin deyin 5 yaşlarında küçük sevimli bir çocuk işte… Elimi uzattım, “merhaba, senin adın ne?” dedim. “ben kızlarla konuşmam” demez mi? Velede bak ya! Şöyle elimin tersiyle babasının ağzına vurup, tüm dişlerini dökesim geldi… Çevredekiler; “çocuk işte, ne olacak? Öyle öğrenmiş” deyince donup kaldım. Bin bir soru aynı anda beynime hücum edince tıpkı bir bilgisayar gibi arama-tarama bölümünde tıkanma oluştu. Kan beynime gitmeyince, gözlerim karardı. O karartı içinde aklımdan şu fikrin geçtiğini gayet iyi hatırlıyorum: kendini yırtacağına bu çocuğun babasının ağzını yırt, tavayı da kafasına geçir!!! Bak bakalım bu çocuk bir daha böyle söyleyecek mi? Bayırın ayısı…
Lafın kısası bacım; gelecek şimdiden sadist dolu. Öyle güvenlik tutmakla, çığlık atmakla, kendini yırtmakla geleceğe yatırım yapılmaz. Şimdiden hazır tutacaksın tavayı, benden söylemesi…
Kendini yırtarcasına…
623
önceki yazılar