Küresel kadın direnişi: 8 Mart

- Yurdusev ÖZSÖKMENLER
46 views
Amerikalı tekstil işçisi kadınların yaşamları pahasına emek sömürüsüne karşı eşit işe eşit ücret talebiyle gerçekleştirdikleri direnişle başlayan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, dünyanın dört bir yanında milyonlarca kadın meydanlarda, sokaklarda buluşarak barış, özgürlük, adalet ve şiddete karşı bir kez daha seslerini yükseltti. 

Hemen her yerde militarist, milliyetçi, kadın ve eşitlik düşmanı despot iktidarlar, kadınlara, gençlere, emekçilere ve halklara savaş açarken; kadınların özgürlük isyanları herkes için umut kaynağı oldu.

En kitlesel eylemler Latin Amerika’da

Latin Amerika ülkeleri kadın eylemlerinin en kitlesel gerçekleştiği yerler oldu. Şili, Peru, Kolombiya, Uruguay, Paraguay ve Bolivya, Kosta Rika, Dominik Cumhuriyeti, Ekvador ve El Salvador gibi ülkelerde cinsiyete dayalı şiddeti reddeden, eşitlik ve adalet talep eden sloganlar sokaklarda yankılandı. Meksika’nın çeşitli kentlerinde yüzbinlerce kadın “özgür, güçlü, canlı ve korkusuz” şiarıyla yürüdü. Yürüyüş sırasında polisin şiddet kullanması üzerine kadınlar “Onları canlı aldılar ve biz onları canlı istiyoruz” sloganları atarak şiddet konusunda yeterli duyarlılığı göstermeyen savcılık ofislerini ateşe verdiler. Arjantin’de on binlerce kadın “faşizme, ırkçılığa, ataerkilliğe ve kapitalizme karşı” şiarı altında yürüyüşe geçti. Şili’de milyonlarca kadın kendisini “feminist” ilan eden Gabriel Boric hükümetinden, toplumsal cinsiyet mücadelelerini daha da derinleştirmesi ve hala tabu olan ücretsiz kürtaj hakkı talepleriyle yürüdü.

Avrupa’da 8 Mart

Almanya’da kadınlar 8 Mart’ı grevlerle karşılarken; Fransa’da Grève Féministe kolektifi ve çeşitli sendikalar da 8 Mart’ta ülke çapında feminist grev çağrısı yaptı. İsviçre, İtalya, Norveç, Yunanistan ve İspanya’nın da arasında olduğu pek çok ülkede kadınlar savaşa, yoksulluğa, eşitsizliğe, ırkçılık ve cinsiyetçiliğe karşı sokaklara döküldüler. Bir günde 5 kadının erkek şiddeti ile katledildiği, sadece 2024 yılında katledilen kadınların sayısının 500’lere yaklaştığı Türkiye ve Kürdistan’da da kadınlar baskılara ve gözaltılara rağmen büyük bir coşku ile alanlara aktılar. Neredeyse bütün kentlerde mahallelerden köylere kadar 8 Mart’ı barış ve özgürlük için isyan ruhuyla kutladılar.

Kadınlar çağrıyı sahiplendi

Özellikle Kürdistan kentlerinde “Kadın özgürlük mücadelesiyle barışı örgütlüyoruz. Em Bi Têkoşîna Azadiya Jinan Aştiyê Rêxistin dikin” şiarıyla gerçekleşen eylemlere 27 Şubat’ta Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” damgasını vurdu. Kürt kadınları her yerde sayın Öcalan’ın çağrısına sahip çıkacaklarını ve sürecin takipçisi olacaklarını haykırdılar. Sayın Öcalan ayrıca kadınlara yönelik ayrı bir çağrı daha yaparak Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın aynı zamanda kadınlar için de bir rönesans olacağını belitti. Kadınlara yaptığı çağrıda, kadın sorununun Kürt sorunundan daha derin bir sorun olduğunu vurgulayarak “Tecavüz kültürü aşılmadıkça; felsefe, bilim, estetik, etik, din alanlarında toplumsal hakikat açığa çıkmaz. Yeni dönem toplumun derinliğine gömülü erkek egemen kültürü yıkmadıkça Marksizm’in de kanıtladığı gibi sosyalizm başarısı da mümkün olmayacaktır. Sosyalizme kadın özgürlüğünden gidilir. Kadın özgürlüğü olmadan sosyalist olunmaz. Sosyalizm olmaz. Demokrasi olmadan sosyalizme gidilemez. Dönemin ruhu demokratik siyaset, dili de barış dilidir” dedi.

Barış demokratik toplumla sürdürülebilir

Kadınlar Kürt Halk Önderi Öcalan’ın çağrısını büyük bir coşku ile karşıladılar. Çünkü onlar savaşların cinsiyet eşitsizliği temelinde ortaya çıkarak bütün bir yaşamı yakıp yıktığını biliyorlar. Çoğunlukla erkeklerin karar verdiği savaşlarda, erkek egemen sistemler tüm şiddet biçimlerini bütün çıplaklığıyla uygularlar. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, erkekliğin, ırkçılığın, militarizmin, tacizin, tecavüzün, yoksulluğun alabildiğine arttığı savaşlarda, kadınların payına şiddet, acı, gözyaşı ve sürgün düşer. Üstelik şiddet, sadece orduların karşı karşıya geldiği silahların konuştuğu bir durum da değildir. Bugün kapitalist ülkelerin ve neoliberal despot iktidarların halklara, kadınlara, gençlere, emekçilere ve doğaya karşı uyguladığı özgürlük karşıtı politikalar sonucu ortaya çıkan kadın kırımı, iş cinayetleri, işsizlik, yoksulluk, açlık, ıstırap, bakımsızlık, hastalık, çevrenin tahrip olması, yabancılaşma, dışlanma da şiddetin ve savaşın biçimleridir. Bu nedenle barış sadece silahlı savaşların durması değil şiddetin tümüyle ortadan kalkması olarak ele alınmalıdır. Sayın Öcalan tam da bu nedenlerle barışı demokratik toplum çağrısıyla birlikte yapmaktadır.  Barışı ve özgürlüğü savunmak onu yaşanabilir ve sürdürülebilir hale getirmek, yani demokratik topluma ulaşmakla mümkündür. Tarih boyunca, militarizme, şiddete, savaşa ve savaş politikalarının beslediği eşitsizliğe en çok karşı duran ve savaşa karşı barışı en çok kadınlar savundu. Çünkü savaşlarda tacize, tecavüze uğrayanlar; esir alınıp köle pazarlarında satılanlar; çocuklarının ardından göz yaşı dökenler; yerinden yurdundan göç etmek zorunda kalanlar; yoksulluğa ve yoksunluğa mahkum edilenler hep kadınlar oldu.

Sadece savunmak yetmez

90’lı yıllarda Kürdistan’da korucu ve askerlerin; Şengal ve Afrin’de IŞİD ve ÖSO’nun taciz ve tecavüzüne maruz kalan, köle pazarlarında satılan, zorla yerinden edilip göçe zorlanan kadınlar, İran’da ahlak polislerinin katlettiği Jina Amini bu baskıların en yakın örnekleri. Bu nedenle kadınlar sadece barışı ve demokratik toplumu savunmakla yetinemezler. Barış ve demokratik toplumun gerçekleşmesi için en önde mücadele ederken kendilerinin bu mücadelenin temel öznesi olduklarını bilinciyle hareket ederler. Barışın sağlanması kadar, ona kimin ve hangi paradigmanın önderlik edeceği, yol göstereceği ve yöneteceği de önemlidir. Çünkü barışın inşası sırasında toplum buna göre şekillenecektir. Bu nedenle sürece, başta Orta Doğu olmak üzere tüm dünyaya demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmayı sunan Sayın Abdullah Öcalan’ın yol göstermesi ve süreci yönetmesi kadınlar için hayati önemdedir. Bu sadece silahların susması için değil fiziksel, psikolojik, ekonomik, cinsel, kültürel şiddet ve baskının yani genel anlamıyla tüm şiddet türlerinin ve sosyal adaletsizliklerin ortadan kaldırılması için gereklidir. Bu sebeple bugün Sayın Öcalan’a uygulanan tecridin derhal kaldırılması ve tüm toplum kesimleriyle özgür bir şekilde doğrudan ilişki kurabileceği koşulların yaratılması için mücadeleyi yükseltmek her zamankinden daha büyük bir önem kazanmıştır.
Bu mücadele sonuca ulaştığında, yani Sayın Öcalan için özgürlük koşulları sağlandığında elbette kadınlar da kendisiyle görüşmeye, gelişmelerle ilgili bilgilendirme yapmaya ve taleplerini iletmeye imkan bulacaklardır. Sayın Öcalan’ın bu konuda ne kadar hassas olduğunu 2013’te başlayan ve 2015’te Tayyip Erdoğan’ın masayı devirmesiyle sonuçlanan süreçten biliyoruz. Sayın Öcalan o dönemde de heyette bir kadın olmasına rağmen kadınların talepleri ile daha yakından ilgilenmek için görüşme heyetine TJA’dan bir kadın arkadaşın da katılmasını istemişti. Dolmabahçe Mutabakatı olarak bilinen 10 maddelik belgede de Kürt sorununun demokratik çözümü, kimliklerin tanınması, çoğulcu demokratik sistemi hedefleyen demokratik anayasa gibi maddelerin yanı sıra kadın, kültür ve ekolojik sorunların yasal çözümleri ve güvencelerine yer verilmesini sağlamıştı.

İnşa ete kemiğe bürünürse 

Şimdi kadınlara düşen görev bulunduğumuz her alanda bir yandan Kürt Halk Önderi Öcalan’ın (adına ne dersek diyelim) içinde yaşadığımız süreci doğrudan yönetebilmesi için gerekli özgürlük mücadelesini yükseltirken bir yandan da sürecin gerekliliğini ve dilini herkese anlatmak, barışın toplumsallaşması için çalışmaktır. Bu arada elbette demokratik toplumu inşa edebilmek için siyasal, sosyal, kültürel ve diplomatik çalışmaları amacına uygun örgütleyebilmek de en başta gelen görevlerden biridir. Barış için mücadele toplumsallaştıkça ve inşa çalışmaları ete kemiğe büründükçe hiçbir iktidar bu gelişmelerin önünde duramaz. 8 Mart eylemleri kadınların yıllardır şiddete ve kadın katliamlarına karşı bütün baskılara rağmen sürdürdükleri mücadeleyi bundan sonra daha da yükselteceklerinin ve Barış ve Demokratik Toplum çağrısına sahip çıktıklarının ilanı oldu. Bu satırların yazıldığı sırada Kürdistan’da Newroz kutlamaları başlamıştı. Kadınlar 8 Mart’ın coşkusunu Newroz alanlarına taşıyarak mücadele kararlılıkları, neşeleri, halayları ve ulusal kimlikleri ile ‘Özgürlük İçin Demokratik Toplum Newrozu’ kutlamalarının en başında yer alıyorlar. Ve alanlardaki on binlerce kadın şiddetsiz bir yaşam için bir ağızdan ‘Jin jiyan azadî’ sloganları ile özgürlüğe yürüyüşlerine devam ediyor.