Göçün feminizasyonu

- Yurdusev ÖZSÖKMENLER
192 views
2023’te de ne yazık ki savaş, ölüm, kan ve gözyaşı devam etti, ediyor. Henüz Ukrayna’da süren savaş devam ederken Azerbaycan’ın Karabağ’da başlattığı savaşın korkunç görüntülerini izledik. Medya Savunma Alanları’nı ve çevresindeki köyleri – kimyasal da dahil-  her türlü silahla bombalamaya devam eden Türkiye, Rojava’da hastanelere, elektrik santrallerine, gıda silolarına, su tesislerine, tarlalara, köylere ve kentlere bomba yağdırmaya başladı. Ve son olarak da Hamas’ın saldırısı sonrası bu kez de İsrail Gazze’yi bombalıyor. Her gün onlarca gencin, kadının ve çocuğun katledilmesine ve göçe zorlanmasına tanık oluyoruz.  İşgalci ve sömürgeci ulus devletlerin şiddet makinaları halkların hayatını cehenneme çeviriyor.

Bu son savaşlarda da en çok zarar gören kadınlar ve çocuklar oldu. Kadın bedenini savaşın ve işgalin alanı olarak gören tecavüz kültürü bir kez daha hortladı. Kadınlara çeşitli cinsel saldırılar yapıldı ve tecavüz edildi; bedenleri teşhir edildi ve yerlerinden yurtlarından koparılarak göçe zorlanıyorlar. Çünkü kadınlar, savaş bölgelerinden, baskıcı rejimlerden, temel insani haklarının ihlal edilmesinden, evlatlarının ve kendilerinin ölüm tehdidi altında olmasından, açlık, taciz ve tecavüz de dahil çeşitli şiddet türleriyle karşı karşıya kaldıklarından dolayı göç etmeye devam ediyorlar.

Yerinden edilen insan sayısı 100 milyona yaklaştı

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği raporlarına göre dünya genelinde savaşlar, zulüm görme tehlikesi, köleleştirme, ağır sömürü koşulları altında yaşamını sürdürememe, geçinebilmek ve daha iyi bir yaşam talebi nedeniyle yerinden edilen insan sayısı en yüksek seviyeye ulaşarak 100 milyona yaklaştı. Bunun neredeyse yarısı da kadın.
Uluslararası Göç Örgütü ise 2021 yılı raporunda dünya genelinde 281 milyon insanın doğduğu yerden başka yerde yaşadığını belirtiyor. Bir önceki yıla göre yüzde 3,5 artış gösteren göçmen nüfusunun 135 milyonu kadın ve 146 milyonunu ise erkekler oluşturuyor. Uluslararası Göç Örgütü ayrıca 2014’ten bu yana 29 binden fazla göçmenin Avrupa yolunda hayatını kaybettiğini ve bu sayının 2021 yılında 2 bin 836 iken 2022 yılında arttığını ve en az 5 bin 684 olduğunu belirtti.
İster savaş nedeniyle, ister ülkelerindeki baskı ve şiddet nedeniyle, isterse ekonomik zorluk ve ekolojik felaketler nedeniyle olsun göçlerin de en büyük mağduru kadınlar ve çocuklar. Göç yollarındaki zorlu koşulların yanı sıra kadınlar ağır hak ihlallerine, istismara, ölüm tehditlerine, taciz ve tecavüze maruz kalıyorlar. Özellikle devletlerin savaşlarda ve göçlerde hiç suçları yokmuş gibi Push Back-Geri İtme uygulamaları yüzlerce göçmenin daha yollarda yaşamını yitirmesine yol açıyor. İstanbul Göç İdaresinin açıklamasına göre 2020, 2021 ve 2022 yıllarını kapsayan 3 yılda Yunanistan’a geçmek isteyen 46.840’ı Ege Denizinde, 14.897’si Yunanistan kara sınırında olmak üzere toplam 61.737 göçmen geri itmeye maruz kalmıştır. Akdeniz ve Manş denizindeki benzer uygulamalarda sayı daha yüksektir. Geri İtme nedeniyle Polonya, Litvanya, Letonya ve Belarus sınırı arasındaki ormanlık ve bataklık bölgede eksi 20 dereceye varan soğuk havada aylarca sıkışıp kalan aralarında kadın ve çocukların da olduğu göçmenlerin çaresizlikleri hala hafızalardadır.

Göçmen ve kadın olmanın ikili zorluğu

Devletler Geri İtme uygulamasında sadece asker ve polisleri değil silahlı paramiliter grupları ve faşist çeteleri de kullanıyor. Bu gruplar göçmenlere saldırarak su yüzeyindeki lastik botlarını patlatıyor, motorlarını söküyor, bazen çırılçıplak soyarak dövüyor, işkence ediyor, aile fertlerini birbirinden, çocukları annelerinden ayırıyor, paralarına ve kimliklerine el koyuyor, üzerlerine ateş açıyor, kadınlara cinsel tacizlerde bulunuyorlar. Göç sürecine çocuklarıyla birlikte refakatçisiz ve korumasız bir biçimde katılan kadınlar ise daha fazla temel güvenlik ve korunma sorunlarına, fiziksel saldırı ve istismara maruz kalıyor. Kadınlar göç yollarındaki tehlikeleri atlatarak geldikleri ülkelerde de çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalıyorlar. Yurdunu, evini, doğal yaşam alanını, günlük yaşamını, alışkanlıklarını, ailesini, arkadaşlarını geride bırakarak gelen kadınlar göç ettikleri ülkede hayatlarını yeniden inşa etmeye çalışıyorlar. Ancak bu süreç hiç de kolay olmuyor. Göçmen kadınlar, göçmen ve kadın olmanın ikili zorluğunu yaşıyorlar.  Göç ettikleri ülkelerde genellikle ev temizliği, çocuk/hasta bakımı ve hizmet sektöründe çok ucuza çalışıyorlar. Hizmet sektörünün büyümesi ve devletlerin sağlık/bakım işlerini özelleştirmesi nedeniyle gelişmiş ülkeler, bu işlerde düşük ücretle çalışacak daha fazla göçmen kadın işçiye ihtiyaç duyuyorlar. Bazı devletler ise ülkeye kadınların erkeklerden daha fazla döviz göndermeleri nedeniyle kadın göçünü destekliyorlar. Bu durum bir yandan küresel ekonomi içerisinde iş gücünün feminizasyonu (kadınlaşması) sürecini ortaya çıkarırken öte yandan göç eden kadın sayısının artmasını ve kadınların uluslararası göç süreçlerinin önemli aktörleri haline gelmesiyle birlikte göçün feminizasyonunu (kadınlaşmasını) da ortaya çıkarıyor.

Göçün kadınlar üzerindeki etkileri

‘Göçler çağı’ olarak adlandırılan 21. yüzyılın temel dinamiklerinden birinin göçün küreselleşmesi, hızlanması, farklılaşması, siyasallaşması ve kadınlaşması olduğu belirtilebilir. Kadınların göçle birlikte yalnızca fiziki sağlığı değil, ruh sağlığı da zarar görüyor.  Göç ettikleri ülkelerde karşılaştıkları dil bilmeme, farklı kültür ve yaşam biçimi, etnik ayırımcılık, dışlanma, yeterli sosyal desteğin olmayışı, yoksulluk gibi zorluklar yanında özellikle geldikleri ülkelerde yaşadıkları baskılar, şiddet ve savaşlarda yakınlarını kaybetme nedeniyle yaşadıkları travmalar yeni yaşamlarına alışma süreçlerinde psiko-sosyal problemleri de ortaya çıkarıyor. Göçün etkileri; nedenine, yaşa, eğitim durumuna, göç şekline, göç mesafesine ve ekonomik duruma göre farklı olmakla birlikte, kadınlarda yalnızlık, depresyon, kederlenme, anksiyete, çeşitli sosyal uyum problemleri gibi sorunlar ortaya çıkıyor. Çoğunlukla ‘sorunlu’, ‘uyumsuz’, ‘yardıma muhtaç’ olarak değerlendiriliyorlar. Özellikle aile birleşimi yoluyla göç eden kadınlar dil ve konuyla ilgili yasaları/prosedürleri bilmemeleri ve hakim erkek egemen uygulamalar nedeniyle fiziksel, ruhsal ve cinsel şiddetle karşı karşıya kalsalar bile aile içi şiddeti bildiremiyorlar ve sınır dışı edilme korkusuyla her türlü sömürüye açık hale geliyorlar.

Güçlü kadın dayanışma ağları örülmeli

Bütün bu zorluklarla baş edebilmenin yolu ise güçlenmekten ve örgütlenmekten geçiyor. Bunun birçok yolu var. Yalnız olmadığımızı hissettirecek arkadaş, akraba grupları elbette önemli ancak güçlü kadın dayanışma ağları kurmak en önemlisi. Kadın Meclisleri ise bunun en önemli aracı. Meclislerde ortak problemleri çekinmeden tartışarak birlikte çözebilecek, erkek egemen baskılar nereden ve ne biçimde gelirse gelsin mücadele edebilecek güçlü bir kadın dayanışmasını yaratmak hayati bir önem taşıyor. Son yıllarda artan gericilik ve ırkçılık nedeniyle her yerde göçmen karşıtlığı artıyor. AB ülkelerinin uygulamaya koyacağı son göçmen yasası da bunun önemli örneklerinden biri. Bu nedenle diğer mülteci kadınlarla ve örgütleriyle ilişkileri güçlendirmek ortak problemlere karşı ortak bir mücadele hattı örmek oldukça önemli. Esas olan savaşların, şiddetin, baskının ve kadınların topraklarını terk etmelerinin önüne geçecek küresel kadın mücadelesi elbette. Ama mademki göç var ve kadınlar göç etmek zorunda kalıyor bununla ilgili her sorun da kadın mücadelesinin bir parçasıdır.