erkekler, kadınlar ve şiddet tekelinin altüst edilmesi

- Ayşe DÜZKAN
668 views

TURKEY-WOMEN-DAYher gün basında öldürülen, tecavüze uğrayan kadınlarla ilgili haberler okuyoruz. bir o kadar vakanın da basına ve yargıya yansımadığını tahmin etmek zor değil. ayrıca, sıradan sayıldığı için sözü edilmeyen dayaklar, tecavüzler var.

toplum kadınları ailelerindeki erkeklere teslim etmiş, o erkek o kadına istediğini yapabiliyor ve toplum bunu normal sayıyor, izin veriyor. eğer bu şiddet, toplumun kabul ettiğinin ötesindeyse –örneğin erkek kardeş ya da baba tecavüzü- burada kendini korumak kadına düşüyor. ve her durumda suçlanan kadın oluyor, itaat etmediği, kendini korumadığı, “tahrik ettiği” için.

bütün bunlar hepimizin çok iyi bildiği bir gerçeğin ifadesi; kadınlara yönelik erkek şiddeti sistematiktir ve gücünü toplumdan alır. ancak şunu zaman zaman unuttuğumuz oluyor; sistematik şiddet bir sonuçtur; mutlaka, bir egemenlik ilişkisinin yürütülebilmesi için uygulanır, yani baskının ta kendisi değil aracıdır.

bunun üzerinde duralım biraz. yıllar önce, kadınlar türkiye’de de emeklerine, bedenlerine ve kimliklerine el konulduğunu ifade edip buna itiraz etmişlerdi. bu ne anlama gelir?

-kadınlar, aile veya eviçi denilen alanda, yani mutfakta, tarlada, bahçede, bağda karşılıksız olarak çalışır. kadının eviçindeki emeğinin değişim ya da kullanım değeri üretmesi belirleyici değildir. ister satılmak üzere halı dokusun ister ailenin yemesi için yemek yapsın, isterse tarlada çalışsın, ürünün bir kısmı evde tüketilsin, bir kısmı satılsın… kadınlar bütün bu işlerde ücretsiz çalışır, kadınların evde ücretsiz olarak yaptığı her iş, kapitalist emek piyasasında ücret karşılığı yapılır. kapitalizm altında ücret karşılığı çalışmak da sömürülmek anlamına gelir ama ücretsiz, boğaz tokluğuna çalışmak köleliğe benzer. biz buna kadınların emeğine el konması, eviçi kölelik, patriyarkal sömürü diyoruz.

-kadınların bedenleriyle ne yapacakları erkeklerin denetimi altındadır. kadının cinselliği kendi tasarrufunda değil erkeğin hizmetindedir, kadının doğurup doğurmayacağı, kaç çocuk doğuracağı, nasıl giyineceği vb. bedeniyle ilgili konularda erkekler karar verir. kadınların cinselliği hem aile içi baskı ve şiddet hem de kamusal alanda taciz ve tecavüzle sınırlanır.

-kadınların ailelerinden, ailelerinin reisinden bağımsız bir kimliği olamaz. bu sadece soyadını taşıma anlamında değil. bir kadın, erkeklerin gözünde neyse kimliği odur. evde kalmış, güzel, FEMINIST GENC KADIN-YUZU KAPALIorospu, pasaklı… bir erkek çapkın olabilir, çirkin olabilir ama bu kimliğinin birincil belirleyeni olmaz. kadınların kimliğini önce ailelerindeki, sonra toplumdaki erkekler belirler.


kadın devriminin yolu

kimse kendiliğinden baskı ve sömürü altında yaşamaya razı olmaz. şiddet bu düzenin sürmesi için gereklidir. bunu sadece fiziksel şiddet olarak düşünmemek gerekiyor. kadının insan hakları yeni çözümler derneği, “örneğin kadının ev dışında çalışmasına izin vermemek, gelirine el koymak, ailesi ya da arkadaşlarıyla görüşmesine izin vermemek, hakaret etmek veya istemediği halde cinsel ilişkiye zorlamak da şiddettir,” diyor. yani fiziksel şiddetin yanında ekonomik şiddet, psikolojik şiddet gibi çok farklı şiddet türleri de var.

bütün bunları hatırladığımızda karşımıza şu gerçek çıkıyor. erkek şiddeti –ki sadece kadınlara değil, çocuklara ve başka erkeklere de yönelir– ancak erkeklerin egemenliği yani bir sistem olarak patriyarka tamamen son bulduğunda son bulabilir. bu da ancak kadınlar tarafından, kadınların tarafında bir devrimci süreçle mümkün olabilir.

devrimden söz ettim diye ertelemeci bir öneride bulunacağımı sanmayın. çünkü kadın devrimi bir süreçtir ve her gün, her birimizin hayatında, bütün toplumda, dünyanın farklı yerlerinde ve adım adım gerçekleşir ve nihai hedefi toplumsal cinsiyetin ortadan kalkmasıdır. bunun ayrıntılı olarak tartışılması başka bir yazının konusu ancak şiddet konusuna devam etmeden şunu söyleyeyim, kadınların hayatına biraz özgürlük, bağımsızlık katan bir adım bu nihai amaçla çelişmediğinde kadın devriminin bir parçasıdır. o yüzden, erkek şiddetinin engellenmesi, sınırlandırılması yönündeki her doğru adım da bu devrimin bir parçası. aynı şekilde, bu devrimci hedefle çelişen önlemler erkek şiddetini engelleme konusunda yetersiz. doğru adımdan ne kastettiğimi güncel bir örnekle açıklayayım. konya belediyesi’nin kadınlar için önerdiği pembe taksi uygulaması belki kısa vadede birkaç kadını tacizden ve tecavüzden koruyabilir. ama esas itibarıyla erkeklerle kadınlar arasındaki farkı, uçurumu, eşitsizliği arttıracağı için uzun vadede şiddete hizmet eder.

ama bu genel teorik çerçeve son yıllarda artan erkek şiddetini açıklamıyor. neden erkekler bu kadar saldırganlaştı, neden şiddetin biçimleri çeşitlendi, dozu arttı?

mevcut yasalar bile uygulanmıyor!

bence bunun iki sebebi var; iktidarın politikaları ve kadın kurtuluş hareketinin mücadelesinin geri tepmesi.

birçok feminist hukukçu, türkiye’de gelinen noktada yasaların erkek şiddetini önlemek için yeterli olduğunu söylüyor. ama yasaları uygulayacak kurumları ara ki bulasın. hukukun uygulanmaması, sadece erkek şiddetiyle ilgili değil, her alanda karşımıza çıkıyor. en yakın örnek bu yazıyı yazdığım sırada süren artvin direnişi. artvin halkı, mahkeme kararının uygulanması için direniyor!

sırtına bir takım elbise, boynuna bir kravat geçirene indirim yapan hakimleri, kadınları her durumda suçlu bulan polisleri anlatmakla uğraşmayacağım, zaten bu yazının okurları bunları gayet iyi biliyor.

FEMINIST GENC KADINLARaynı şekilde, hükümet ve devlet adına konuşanların sürekli erkeklerden yana çıkan, kadınların itaatini tavsiye eden ve erkek şiddetini destekleyen konuşmaları, tabii ki erkeklere büyük bir güç ve cesaret veriyor. yani hem yasaları uygulamayarak hem de kadın ve kadın özgürlüğü karşıtı söylemlerle erkek şiddetine destek veriliyor. bunun da örnekleri hepimizin malumu.

belki daha az değinilen ikinci nokta, kadınların kazanımlarının geri tepmesi. öldürülen kadınların çoğunun boşanmak/ayrılmak istediğini veya tacize/tecavüze karşı çıktığını, genelde itaat etmediğini görüyoruz. (örneğin çilem, kendisini fuhuş yapmaya zorlayan kocasını öldürmüştü.) kadınların, boşanmak, ayrılmak, itaat etmemek üzere güçlenmiş olmaları erkeklerin kabul edebileceği bir şey değil ve bunun karşısında şiddete başvuruyorlar. aynı şeyi, kendini muhalif sayanlar da dahil olmak üzere birçok yayın organındaki sözel şiddette veya şiddeti olumlayan, bir şakaya indirgeyen söylemlerde de görüyoruz. çünkü erkekler, kadınların özgürleşmesi, güçlenmesi ve kendi yollarını çizmeleri fikrinden rahatsız. genel olarak merkezinde erkeklerin olduğu bir mücadelenin destekçisi olarak fedakâr kadınlar, analar başlarının tacı. ama öne/başa geçen ya da cinselliğine sahip çıkan, erkeksiz yaşamak isteyen kadınları varlıklarına yönelik bir tehdit olarak görüyorlar. bu kadınlar gerçekten de erkeklerin egemenliğine karşı bir tehdit oluşturuyor ama zaten o egemenliğin yıkılması gerekiyor.

kadınların özgürlük mücadelesinin bir aşamasında erkeklerin şiddetinin de yükselmesi bu topraklara özgü değil. dünyanın birçok yerinde aynı süreç yaşanmış ama gereken önlemlerin alınmasıyla erkek şiddetine karşı kısmen de olsa duvar çekilmiş. ancak bu önlemlerin pek çoğunu alması gereken iktidar ve devletin yukarıda özetlemeye çalıştığım tutumu bu süreci uzatıyor.

peki ne yapacağız?

bence burada iki farklı alan önümüze çıkıyor.

erkek şiddeti toplumsal bir konudur ve her toplumsal konu gibi kamusal önlemlerle aşılabilir. kamusal alanın önemli bir parçasını yasaları, kolluk güçleriyle devlet oluşturuyor. ancak devletin bütünüyle erkek yanlıları tarafından ele geçirildiği bugünkü aşamada bizim bu aracı kullanma şansımız zayıf gibi görünüyor. ama kamu devletten ibaret değil. erkek şiddetine karşı çıkmayı kamu vicdanının bir parçası haline getirmemiz gerek. bu, ciddi bir ideolojik mücadele, teşhir ve yerel çalışma gerektiriyor.

INDIA-RELIGION-HINDUikinci nokta şu. kadınlar baskı ve sömürüyü teker teker, eviçlerinde yaşar. patriyarkanın, en azından patriyarkal sömürünün görünmezliğinin ve buna müdahale etmenin zor olmasının bir sebebi de bu, bir fabrikada birlikte çalışan işçiler şalteri indirebilir. ama bizler her birimiz ayrı bir hanede, kendi ‘aile reisimizin’ baskısı ve sömürüsü altındayız, evde işler zor!

o yüzden kadınların bireysel anlamda güçlenmesinin büyük önemi var. buna fiziksel güçlenme de dahil. şunu hemen söylemeli, karşı çıkmak, “hayır!” diyebilmek esas olarak psikolojik güçle ilgili. kadınlar, suçluluk duygusu benliklerinin bir parçası olacak şekilde yetiştiriliyor. o suçluluk duygusunu söküp atmak güçlenmenin birinci adımı. bunu yapmadan, “hayır!” demeyi -belki düşe kalka, zaman zaman bencilleşerek, zaman zaman o suçluluk duygusuna geri dönerek, sonra tekrar ondan sıyrılarak- öğrenmeden güçlenmek söz konusu değil. ama bir tacizciye önce “hayır!” deyip ardından da –hiç şikayetle falan uğraşmadan- karşılık verebilmek her kadının hakkı! bugün nasıl toplumda şiddet tekeli devletin elindeyse, toplumsal cinsiyet alanında da şiddet tekeli erkeklerde. bu tekeli kırmak gerekiyor.

evet, fiziksel güçten, kendini savunmaktan, gerektiğinde saldırmaktan, savaş sanatlarından söz ediyorum. toplumsal kavga, mücadele bir sanattır, ancak bizlerin fiziksel kavga sanatını da öğrenmemiz gerekiyor. erkekler, tabiat onları güçlü kıldığı için saldırgan değil, çocukluktan itibaren, biz hayatı yaratan işleri, yemek yapmayı, dikiş dikmeyi, çocuk bakmayı öğrenirken, onlar dünyaya zarar veren şeyi, kavga etmeyi, şiddeti öğrendikleri için bu böyle. dünyanın çeşitli ülkelerinde geliştirilmiş, kadınlar için öz savunma yöntemleri ve dövüş sanatları var. elimizden gelen her yerde bunları kadınların güçlenmesinin bir parçası haline getirmek, erkek şiddetini engellemenin önemli yöntemlerinden biri.

o yüzden, erkekler beşik başına, kadınlar dövüş kulübüne. çünkü dünyayı değiştirmenin zamanı geldi de geçiyor bile.