NEDEN KADIN YÜZYILI

- Hêja ZERYA
365 views
Kadına karşı şiddetin dünya genelinde her gün binlerce kadının katline dönüşmesi, şiddet tanımını aşarak kadın katliamına dönüştü. Kadın kırımı kavramı, bu katliam biçiminin sistematik bir hal alması ve süreklileşmesi ile ortaya çıktı. Kadın kırımının toplum kırım politikası ile bağı ve ulaştığı düzey, devletli uygarlık tarihinin, toplum ve kadın karşıtlığında geldiği aşamayı gösterir.

Kadın kimliği, bir cins olmanın ötesinde, toplumsal bir karakter taşır. Erkek egemen sistem, kadın kırımını gerçekleştirdiği oranda, toplumun ahlaki, politik, estetik değerlerinden geriye bir şey kalmayacağını çok iyi bilmektedir. Kapitalist moderniteye karşı gelişen demokratik modernite paradigmasının demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigma olması tesadüf değildir. Demokratik modernite, bu paradigma üzerine inşa edilmekte ve toplumsal özgürlük düzeyinin kadın özgürlüğü merkezli gelişimine dayanmaktadır. 1968 Devrimci Gençlik Hareketi’nde somutlaşan sistem sorgulamalarının ulaştığı en ileri sentezi ifade eder. Kapitalist, reel sosyalist sistem sorgulamaları; demokratik toplum yönetimi, özgür ve eşitlikçi toplumsal dönüşüm gerçekleşmediği oranda, devlet ve iktidar merkezli kurulan bütün sistemlerin çözümsüzlük ve kaos-kriz kaynağı olacağını ortaya koyar. Doğaya yabancılaşmayı ve iktidar-devlet faydasını gözeten pozitivist bilimi ve faydacılığını aşmadan, insanın kendi doğasıyla buluşamayacağı diyalektiğini kurar. Doğa ve toplum dengesinin yeniden uyumlu gelişiminin kadın özgürlükçü paradigmaya bağlı olması, bozulan dengenin kaynağına işaret eder.

Kadın devrimleri çağı

Marxizm tarihin akışını tersine çeviren, sömürü ilişkilerine yol açan temel çelişkiyi sınıf çelişkisi olarak tanımladı. Çözümü en ezilen kesim olarak tanımladığı işçi sınıfının diktatörlüğünde gördü ve proletarya diktatörlüğünün sınıfları ortadan kaldıracak, komünizme ulaşacak köprü olacağı tespitinde bulundu. Bilimsel sosyalizmi benimseyen, ulusların kendi kaderini tayin hakkının elinden alındığını ve bağımsız bir ulus-devlete kavuşmayı esas alan ulusal kurtuluş mücadeleleri ve öncüleri temel çelişkiyi ulus çelişkisi olarak belirledi. 20. yüzyıla damgasını vuran devrimler çağı, sınıf ve ulus eksenli çelişkinin çözümüne dayandı. Her bağımsız devlet, devlet ve iktidar çıkarlarını toplum ve kadın özgürlüğünün önüne çıkardığı için, karşıt oldukları ve on binlerce, milyonlarca canı uğruna feda ettikleri devrim, sosyalizm ve ulusal kurtuluş umutlarını ulus-devlet çıkarlarına feda ederek kapitalizme dönüş yaptı. Marxizm ve bilimsel sosyalizm, kadın özgürlük sorununu tali görerek, sınıfsal kurtuluşa bağladıkları için toplum diyalektiğince redde uğrayarak, başarılı olamadı. Toplumsal sorunun kaynağını sınıf ve ulus eksenli ele aldıkları için, tarihin akışınca dıştalandılar ve çözümsüz kaldılar. Bilimsellikten, toplumsallıktan uzak kaldıkları, modernite sınırını aşamadıkları için, özgürlüklere kapı aralama, duygu ve düşünce dünyalarını aydınlatma yerine, daha derin karanlıklara gömdüler. Özgürlük, eşitlik; erkek egemen zihniyet ve sistem sınırlarına takıldı, devlet ve iktidarı aşamadı. Bu gerçeği gören ve çözümleyen Önder Abdullah Öcalan, temel çelişkinin cinsler arası çelişki olduğu sonucuna ulaştı. Bu çelişkinin çözümünün kadın özgürlüğünden geçtiğini, demokratik toplum ve ekolojik yaşamın bu özgürlüğe bağlı gelişeceğini ortaya koydu. Bu yüzden 21. yüzyıl kadın yüzyılı ve kadın devrimleri çağı olarak gelişmek zorunda… Yoksa daha büyük kaos ve karanlık insanlık üzerinde bir hayalet gibi dolaşmakta…

Radikal mücadelelere koyulmak

Cinsler arası bozulan ilişkiler çözümlenmeden, egemenlik ve kölelik dünyaları parçalanmadan, kadının varlık ve özgürlük hakkı güvenceye alınmadan, Murray Bookchin’in tanımladığı üçüncü doğa/özgür doğamıza, özgür eşyaşama kavuşmak mümkün değildir. Bunun böyle olduğunu; Kürdistan özgürlük mücadelesinde 1985’lerde başlayan sosyolojik çözümlemeler ve süreklileşen sistem kişiliği-zihniyeti çözümlemeleri, 1987’lerde başlayan kadın ve aile çözümlemelerinden ve kadın devriminin aldığı yoldan biliyoruz. Kadına karşı şiddetin, kırım düzeyine varmasında başta devrim ve sosyalizm adına yola çıkanlar, kadını merkeze alan feminizm ve feminist hareketler birinci dereceden sorumludur. Erkek egemen sistem, kadında somutlaşan ve temsil edilen toplumsal iradeyi kırma, kadını teslim alma, düşürme ve sınırsız kullanıma açma, beyni-yüreği-bedeni üzerinde tahakküm kurma üzerine kurulmuş ve kurgulanmıştır. Ancak, toplum ve özgürlük adına yola çıkanların, kadın kırımına hizmet etmeleri veya en büyük toplum ve kadın düşmanına dönüşmeleri, tarihsel sorgulama, yargılama, mahkum etme ve çıkarılan dersler üzerinden yeniden radikal mücadelelere koyulmayı gerektirmektedir. Kadın yüzyılı, kadın devrimlerini dayatmakta, temel çelişkinin çözümüne yoğunlaşmayı ve aşmayı esas mücadele konusu yapmayı, bu mücadelenin keskinliğine göre yaşam-kişilik-mücadele ilkeleri ve ölçülerini belirlemeyi yaşamsal bir zorunluluk olarak ortaya koymaktadır. Özgürlüğün anlamaktan geçtiğinin bilincine vardığımız oranda, zorunluluğu özgür yaşam ve toplum ısrarında somutlaştırmak mümkündür. Zorbalığın ve şiddetin her biçimi kadın devrim ruhu ve bilinci ile aşılabilir.