“Tüketim”le gelen sahte mutluluk

- Çarçel ENGİZEK
382 views
İçersinde olduğumuz yüzyılda kapitalist modernite sistemi yaşamın tüm alanlarına alabildiğine sızmıştır. Sızmakla kalmamış, çoğu toplumların gözünde oldukça meşru bir hale gelmiştir.

Bilim, felsefe, tarihin bir kısmı ve egemen erkek düşünce biçimi bu durumu yaşamda yoğunca işlemekte. Meta tüketimi, günü birlik yaşam, kapitalist moderniteyi beslemekle kalmıyor, aynı zamanda kendi varoluş gerekçesi haline de getiriyor. Çoğu bireyin gözünde bu durum ekonomik olarak olabildiğince savunulan bir hal almış vaziyette. Toplumun, bireylerin mutluluğu tüketimle eş değerde tutulmakta: Ne kadar tüketirsen o kadar mutlu olursun!…

Aşırı tüketimle gelen ekolojik felaket

Ekonomi bilimi, kapitalist uygarlık ekonomisinin sınıflı bilimidir. Bireyin yaşamını devam ettirmesi için bazı temel şeylere gereksinimi olduğunu, bunun da mal ve hizmet olduğunu belirtir. Bu bilim, insanın ne kadar mal ve hizmet tüketirse kendisini mutlu hissedeceği savına dayanır. Yani mutluluğu tüketime bağlar. Az tüketenlerin mutsuz, çok tüketenlerin mutlu olduğunu vaaz eder. Yani daha çok mutluluk için daha çok tüketim ilkesi! Yüzeysel bakıldığında bu durumun doğru olduğu sanılır. Ama  biraz deşildiğinde durumun hiç de öyle olmadığı kendiliğinden anlaşılır. Bu durum modernite anlayışının tüketim hastalığıdır. Oysa halk arasında “parayla saadet alınmaz” diye bir söz vardır. Yani zenginlik, tüketicilik mutluluk getirmez.

Dünyada yapılan birçok anketin veya araştırmanın ortak sonucu, zenginlerde huzursuzluk, mutsuzluk, madde bağımlılığı vb negatif bir oranın daha fazla olduğudur. Aşırı tüketimin başka bir tercümesi kıt olan doğal kaynakların bitmesidir.  Bu durum insanlığın sonunu getirecek ekolojik felaketlere davetiye çıkarmaktadır. Demek ki ekolojik felaketlerin en büyük nedenlerinden birisi aşırı tüketimdir. Bir kere insanda bu duygu oluştuktan sonra tatmin edilemezse büyük yıkımlara yol açar. Toplumsal bozulma veya dejenerasyonun temel nedenlerinden birisi bu olgudur. Tüketim duygusunu oluşturan ve teşvik eden reklam ve moda furyası, toplumsal olumsuzlukları da kışkırtmakta. Çünkü bunlar azami kara bağlanmıştır.

Ekonomide “xwebûn”u yaşamak

Toplumlar; eşitlikçi, ekolojik doğası üzerinden yaşamlarını sürdürmezlerse bir süre sonra karşıtına benzerler. Toplumların bilinçli ve örgütlü olmasının bu nedenle büyük bir önemi vardır. Karşı durmanın, kendisi olarak kalabilmenin, varlığını “xwebûn” ile mümkün kılmanın çok tüketimle uzaktan yakından hiçbir alakası yok. Tüm varlığın, maddenin, enerjinin sınırlı olduğu dünyamızda böylesi bir mutluluk duygusu ciddi sorunlar doğurmakta. Tüketime dayalı mutluluk bir yandan ciddi psikolojik sorunlara yol açarken, öte yandan tüm insani ilişkileri dumura uğratmakta.

Kapitalist sistemde yaşamın tüm alanları çarpık ekonomik zihniyetle geliştirilmek istenmekte. Ekonomi sadece bir alandan ibaret değildir. Ya da sırf bir boyut değildir. Yaşam alanlarının beslenmesi ve örgütlendirilmesi üzerinden geliştirilen tüm ilişkileri etkilemektedir. Ekonominin bir bilim alanıyla sınırlı tutulması da egemen kesimin çıkarına göre adlandırılıp geliştirilmiştir. Buna karşı kendisi olabilen toplumlarda varlık bulmanın, üretimle ilişkilenmenin salt kazançla ilgisi yoktur. Tümden tüketimle ilişkisini geliştirmekten ziyade ihtiyacı kadar elde etme durumu gelişir.

Tüketimle mutlu olmanın önüne geçmenin en temel biçimi doğru bilinç kazanmaktır. Ahlaki politik toplumların biriktirmeye değil, dağıtmaya, mülkleştirmeye değil paylaşmaya, salt tüketmeye değil ihtiyaca göre almaya ihtiyacı vardır.