Saralardan Arinlere sadeliğin asil temsili…

- Canda SU
757 views

DSC06039

Hayatın kendine ait bir akışının olduğu bilinir.  Zaman ile eş olan bir akıştır ve kendi kendini yaratır. Öyle ki müdahale ettiğinde tüm gizemini yitiren bir akış halidir bu. Bu nedenle şimdi dünya tılsımını yitirmiştir ya… Toprak yaslıdır o yüzden. Toprağın bağrından çıkan yaşamlar buruktur. Toprak ile yaşam arasında yükselen beton duvarlar çoğalmıştır. Suları hapseden barajların yıktığı değerler çoğalmıştır. Mevsim renklerinin ışıltısı kalmamıştır. Sonbaharın renklerini tanımayan kuşaklar artmıştır…

Ama yaşamın, toprağın, zamanın tılsımını belleğinde taşıyanların sözcüklerine tutunarak mücadele edenler de çoğalmıştır. Dersim’de Gola Çêtu ziyaretinin sular altında kalmaması için günlerce o ziyaretin yanı başında nöbet tutan tarihin, o tarih yüzlü kadınların sözcüklerine tutunan bir kuşaktır bu… Toprakla, suyla, ağaçla, zamanla dost olmayı başaran… Toprağına, suyuna sahip çıkmanın dünyayı kurtarmak olduğuna inanan… Kadının toprak olduğuna, kadının anlam olduğuna inanan bir kuşaktır bu… Bu nedenle toprak olmaktan çekinmez… Bu nedenle hayatın kaynağına cesurca yürümekten korkmaz… O yüzden evrenselleşmeyi başarmışlardır ya…  Çünkü toprak dünyadır. Toprak hayatın mekanıdır. Hayat kendine ait bir akışı olan özgür bir bağdır. O yüzden sadeliğin asil temsiliyetini yapan Sakine Cansız (Sara) öncülüğünde büyüyen ve Arin Mirkanlara uzanan Kürt Kadın Özgürlük Mücadelemiz bugün tüm dünya kadınlarının, tüm dünyanın umudu haline gelmiştir ya… Çünkü Sara arkadaş yaşamı boyunca süren bu kavgayı tüm dünya kadınlarına sadeliğiyle anlatan ve onların mücadelesi kılan bir ışıltıdır.

Kaynak olmayı başardı

“Zemheride doğmak acaba ayrı bir şans mı? Ben en iyisi şansa buradan başlayarak inanayım. Yeni yılda ve kışın tam ortasında, çok karlı bir coğrafyada doğmak şanstır bence” sözcükleriyle “Hep Kavgaydı Yaşamım” kitabına başlayan Sara arkadaşın hayatı, doğayla kurduğu bağın bir ifadesi gibi. Zemheride başladığı yaşama yine zemheride veda etmesi de bu diyalektiğin bir sonucu olsa gerek… Hayat ile kurduğu samimi bağın diyalektiği… Yine çok karlı bir coğrafyada doğmak nasıl bir şans olabilirdi ki?  Sahiden de neden şans diye değerlendiriyordu? Dünyaya ilk gözlerini açtığında hayatın çetin koşulları ile tanıştığı için mi acaba? “Hep Kavga” olan yaşamına işlediği o  dirayeti, sabrı, mücadele gücü hayatının başlangıcında gizli olduğu için mi? Belki de Ursula K. Le Guin’in dediği gibidir: “Bir insan varmakta olduğu sonu bilir ama bir daha dönüp dönmeyeceğini, ilk başladığı yere geri dönüp o başlangıcı benliğinde tutup tutamayacağını bilemez. Eğer nehrin akıntısında döne döne sürüklenen biri değilse, o zaman nehrin kendisi olmak zorundadır; kaynadığı noktadan, denize döküldüğü yere varasıya, tüm bir nehir. Ve kaynağın kendisi!”

O kaynağın ta kendisi olmayı başardı. Ve tüm kuşakların umudu olmayı. Bu nedenledir ki hep çok güçlüydü…

Öze dönüşe çağrı

Dersim’den yani gümüş kapıdan akan tarihin başlangıcında yer alıyor şimdi. Yüzyıllardır insanlığın temel değerlerinin saklı olduğu bu kapıyı açıyor. Katliamlar ile kapatılan, Zarifelerin, Beselerin çığlıkları ile yankılanan bu kapının gerisindeki coğrafyada saklı olan insanlık değerlerini tüm dünyaya anlattı aslında. Önderliğimizin “Sakine’nin ölümü yeni bir Dersim katliamıdır” sözünün ardında gizli olan anlam ise onun Dersim’in ta kendisi olduğunu bir kez daha gösteriyordu. Dersim’den başlayarak Mezopotamya’nın tüm değerlerini insanlığa bir kez daha anlatma mücadelesini ömür boyu sürdüren Sara arkadaş, Kürt kadınlarının verdiği özgürlük mücadelesinin kapitalist modernitenin korkulu rüyasına nasıl dönüştüğünü anlatıyordu.

Ve o fotoğraf… Mücadele arkadaşları olan Rojbin ve Ronahi ile birlikte yine bir zemheride dünyaya son vedasını yaparken görkemli özgürlük mücadelemizi anlatan o fotoğraf… Umutlu bir geleceğin temsili olan gençliği ile dünyaya kafa tutan Ronahi ve mücadelemizi diplomatik alanda dünyaya anlatan Rojbin ile birlikte gericiliğe meydan okuyan o fotoğraf… Aynı karede yer aldığı yoldaşlarıyla birlikte destansı mücadelemizin temsilini yaptılar. Kapitalist uygarlığın doğuş merkezinde Paris’te kadını özünden, toprağından koparan, katleden sisteme karşı kazandığımızı ilan ediyorlardı. Binyıllara yayılan sömürgeci sistemin gerçek yüzünü teşhir ediyorlardı. Sadece Kürdistan için değil tüm dünya kadınlarının özgürlüğü için mücadele ettiğimizi duyuruyorlardı. Hem de bunu kapitalist modernitenin kalbi Paris’te yapıyorlardı. Bu da özgürlük mücadelemizin hayat ile olan diyalektiğinin bir sonucuydu belki.

Kadının öze dönüşünü, mücadelemizin insanlığın kendi özüne kavuşması olduğunu anlatıyorlardı. Demokratik uygarlığın temel değerlerinin taşıyıcısı olduklarını unutan kadınları öze dönüşe çağırıyorlardı.

ARIN MIRKAN 12

O en çok kadınları sevdi

Demokratik uygarlığın tüm değerlerini gün ışığına çıkaran, bunun felsefesini yeniden yapan kadınlar olarak Sara arkadaş öncülüğünde kendimize ait olmanın tarihin ta kendisi olmak olduğu gerçeğine ilerliyoruz. Kırk yıllık bir özgürlük mücadelesinin her anında soluk soluğa savaşan, bütün geriliklerin karşısında hesapsız ve çıkarsız bir duyarlılıkla duran Sara arkadaşın kendisi olma arayışı tarih olmasının, evrensel olmasının gizini taşıyordu. Türkiye sol tarihinin, Dersim tarihinin, özgürlük mücadelemizin bir tanığı olan Sara arkadaş aynı zamanda kendisi olan yani “Xwebun” olan kadının ne kadar güçlü olduğunun ifadesiydi. Bu Xwebun arayışının hemcinsiyle beraber yaratılacağının bilincindeydi. O yüzden en çok kadınları sevdi. En çok kadınlara inandı. Kadınların tek tek değil, birlikte özgür yaşamı yaratacağına inandı.

“Benim için Kürtlük demek devrimcilik demekti” diyen Sara arkadaş direnişiyle, cesaretiyle, bağımsız düşünce yapısıyla PKK içinde kendi özüyle buluşan kadının temsili oldu. Sara arkadaş için ondan sonra bu Kürtlük kelimesinin yanına bir de kadın kelimesi eklendi. Artık onun için kadın demek de devrimcilik demekti. Kendine ait olma mücadelesini beş bin yıllık tarihin tüm geriliklerine karşı güçlü bir şekilde veren Sara arkadaş aynı zamanda özgürlük mücadelemizin temel taşlarından biri oldu. Her şeye rağmen ayakta durmayı başaran ve asla pes etmeyen Sara arkadaş zindanlarda direnişin sembolü olmayı başardı. Parti içi sınıf mücadelesinde cesaretli eleştirilerin sahibi oldu. Kendine ait olma mücadelesinde duygularını kendine ait kılmanın mücadelesini çok güçlü verdi.

Saralardan Arinlere evrensel bir mücadele

Egemenlerin beslediği DAİŞ çetelerine karşı savaşan YPJ’yi hayranlıkla izleyen dünya aslında Sara arkadaş ile başlayan ve Arin Mirkan öncülüğünde YPJ ile tüm dünyaya meydan okuyan özgürlük mücadelemize bakmalıdır. Aslında insanlığın kirletilen tüm değerlerini, tehdit altında olan tüm güzelliklerini, yitirilen sadeliğini yeniden yaratma arayışı içinde olan özgürlük mücadelemiz Saralardan Arinlere sadeliğin asi ve asil temsilini yapıyor. Bu ışıltılı gerçek tarihin başlangıcında gizli olan kadın gücünün yeniden gerçek anlamına kavuşmasının da adı oluyor aslında.

Saralardan Arinlere uzanan özgürlük mücadelemiz Andrealardan Amaralara, Utalardan Helin Çerkezlere ve Sibel Bulutlara kadar tüm kadınların evrensel mücadelesi oldu. Saralardan Arinlere uzanan ve soluk soluğa süren özgürlük mücadelemiz bugün tüm kadınların ve ezilen halkların ortak mücadelesi haline dönüşmüştür. Rojava’da dünya gericiliğine karşı YPG-YPJ öncülüğünde sergilenen direniş  bunun en somut ifadesidir. Amara’da başlayan, dağlardan kaynağını alan, Dersim’den tüm dünyaya açılan, Rojava’da dünya halklarının umudu haline gelen özgürlük mücadelemiz bugün tüm dünya kadınlarının özgürlük umudu ve bunun örgütlü gücü olmayı başarmıştır.