Ulus-aşırı mücadele ile sokaklara özgürlük

- Simten COŞAR
378 views

Bir fırtınanın tam ortasında tutulakalmış erkek siyaseti, erkek politikaları. Kimine milliyetçi, kimine ırkçı, beyaz, kimine kapitalist, kimine faşist, kimine liberal, ya da muhafazakâr diyorlar. Bunların tümü bir anda aynı yerde olabilir mi; olursa adı ne konur, orası müphem. Küresel ölçek bu açıdan verimli – hepsi bir arada finans kapitalin dolaşımında işlevseller. Öyle bir dönemeç ki yaşanan, ne yapacağını şaşırıyor devlet erkânı, adamları, sokaklardaki adamlar, “adam gibi adamlar.”

Ona sataşıyorlar, buna sataşıyorlar; en çok da “adam gibi adam” olmayanlara, üstüne inatla kadın, inatla erkek-dışı olanlara, böyle olarak güçlenmekte inat edenlere. 8 Mart 2021’e gelindiğinde kadınların erkekler tarafından katli, erkek siyasetinin dünya genelindeki ortak paydalarından birini oluşturuyor. Türkiye’de 2020 yılında toplam 300 kadın öldürüldü, 71 kadın şüpheli ölüm kaydı tutulurken, 2021’in ilk iki ayında toplam 51 kadın öldürüldü, 25 kadın şüpheli ölüm olarak kayıt altına alındı. 2020 yılında Meksika’da en az 939 kadın cinayeti kayda geçti; ABD’de beyaz ırkçılığıyla ve yoksullukla kesişen kadın cinayetleri hız kesmeden devam etti; 8 Mart 2021’in hemen ardından Atlanta’da bir masaj salonuna yapılan saldırıda altı Asya kökenli kadın katledildi; Avustralya’da, Kanada’da ve ABD’de yerli halklardan kadınların katli hız kesmeden hem 8 Mart öncesinde hem 8 Mart sonrasında istikrarlı bir şekilde devam ediyor. Ülkeler boyunca polis şiddeti, cinsel saldırı, kadın ticareti-seks ticareti, çete şiddeti, ihmal ve bilinmeyen nedenlerle kadınlar erkekler tarafından öldürülüyorlar. Bahaneler bol, fiil sabit.

Kadınların sahiplendiği siyaset özgürlükçüdür

Erkek gibi olmayanları hedefleyen erkek şiddeti yeni değil. İnsanların bir arada yaşama tarihlerinde savaşlar nasıl en istikrarlı ve en sık gözlemlenen olgulardan biriyse erkek şiddeti de öyle. Doğrudan ve dolaylı yollarla, mütemadiyen, militarizmle, savaşın ve savaşabilirliğin, savaş istencinin kutsanmasına bağlanan bir şiddet pratiği söz konusu. Bir arada yaşama önceliğini ve dolayısıyla bir arada yaşamanın olası formlarını tek-tipliğin lehine bir kenara iten, birlikte özgürleşme ihtimallerini marjinalleştiren, özgürlüğü kendi gibi olmayanlara, yaşamayanlara, öyle yaşamak istemeyenlere rağmen tanımlayan bir siyasetin sonucu şiddet pratikleri arttıkça artıyor. Cesaretlendirici olan, güçlendirici olan, kadınların örgütlülüğünün bu artışa rağmen, bu artışa inat devam etmesi; dünya genelinde özgürlükçü kadınlar, feministler, neoliberal krizin yaygınlaşması ve derinleşmesiyle hızla yükselişe geçen otoriter, tek-tipçi siyasal uygulamalar karşısında direnişlerini hız kesmeden sürdürüyorlar. Adına geri-tepme, muhafazakârlaşma, İslamlaşma, köktendincilik densin, patriyarkanın envai yüzü militarizmle ve savaş kapitalizmiyle, liberalinden demokratına ve oradan muhafazakârına, savunma sanayiinden, silah ve savaş araçları ticaretinden vazgeçmeyen ulus-devlet yönetimleriyle tazeleniyor, devam ediyorken özgürlükçü kadınlar ve feministler örgütlü sesleriyle itiraz etmekten bıkmıyorlar, mağdurlaştırıcı siyasal tercihleri reddediyorlar, erk sahiplerinin kendilerini mağdur konumuna kilitleyici hamlelerini savuşturuyorlar. Kadınların, feministlerin sahiplendiği siyaset özgürlükçüdür.

Feminist direncin estetiği

Arjantin’de Jorge Rafael Videla diktatörlüğüne muhalif örgütler içinde yer alan çocukları kaybedilen annelerin kurduğu Plaza de Mayo Anneleri, Şili’de Pinochet yönetiminde cisimleşen devlet terörü karşısında, toplumsal hareketlerin yasaklanmasına rağmen yılmadan mücadele eden feminist örgütler baskı karşısında geri çekildikçe baskının arttığını öğretirler bize. Feminist mücadele bu nedenle öğretici olduğu gibi baskı karşısında itirazın, reddin, direncin devam etmesinin erkek olmayan yollarını göstermek açısından da zengindir. Yıllara yayılarak artan bir zenginlik. Nitekim, Meksika’da bu yıl 8 Mart’taki feminist yürüyüş sırasında Başkanlık Sarayına (“Millî Saray”; Palaco Nacional) ve yakınındaki Güzel Sanatlar Sarayına verilebilecek zararı önlemek gerekçesiyle, her iki sarayı içeride bırakacak şekilde metal duvarla çevirme kararı veren Andrés Manuel López Obrador’a, kararın uygulayıcılarına, polis şiddetine rağmen feministler barışçıl yürüyüşlerini gerçekleştirmenin yanı sıra erkekleri koruyan duvarı katledilen kadınların  isimleriyle boyadılar. Eril estetiğin şiddetine feminist direncin estetiğiyle karşı çıkmaya devam ettiler; ediyorlar. Erkek şiddetine barış çağrısıyla direniyorlar.

 

Feminist grevler sosyalist siyasetten köklenir

Bu yıl Avrupa’da Kuzey Amerika’da ve Güney Amerika’da kadınlar, feministler, 8 Mart’a feminist grev çağrısıyla hazırlandılar; 8 Mart’ta feminist greve durdular. Feminist hareketin tarihinde grevler yeni değil. Feminist grevlerin sosyalist siyasetten köklendiği saklı değil; ancak, sosyalist siyasetin grev formunda ve içeriğinde izlenen bir direnme biçimi değil. Tarihten örnekleri bugünün direniş taktiklerine uyarlayarak yeniliyorlar. Küresel Kadın Grevinin derlediği, 40 kadın grevi örneğini içeren A Dangerous Unselfishness’ta (Tehlikeli Diğerkâmlık) kadınlar su borularının yenilenmesi ya da yol tamiri için greve gidebildikleri gibi (kadınların cinsel ilişki grevi, Türkiye, 2001; Kolombiya, 2011, 2013), kürtaj yasağına yönelik kanun değişikliğine hazırlanan hükümetlere karşı grev taktiğiyle harekete geçiyorlar (Polonya, 2016). Arjantin’de kadınların cinayetlerini protestolarında, 2016’da ülke genelindeki protestolarında (Bir Kadın Daha Eksilmeyeceğiz, NiUnaMenos) grev vurgusunu ön plana çıkarıyorlar; böylelikle, kadın cinayetlerinin bağlamsız değil, doğrudan neoliberal şeyler düzeniyle ve özellikle, bu düzenin kadınları korunmasız kılarak ekonomik bağımsızlığı ve bedensel özerkliği kadınlar için imkânsız kılmasıyla doğrudan bağlantılı olduğuna dikkat çekiyorlar. Tam da bu nedenle, kadın grevinde ısrar ediliyor: Güvencesizliğin ekonomik ve bedensel eksenleri arasındaki bağlantıyı görmek ve ırkçı, ayrımcı kapitalist güç ilişkilerinin güvencesizliğin kökeninde yattığını göstermek için grevde ısrarcılar.

Sokaklara çıkma, şiddetsiz yaşama hakkı

Türkiye’deki feminist hareketin dünya kadın grevinde görünürlüğü yok. Türkiye dışındaki kadın hareketleriyle bağlantılar ağırlıklı olarak Birleşmiş Milletler düzeyindeki faaliyetler, ortak uluslararası fon arayışları, kadınlara yönelik ortak kampanyalar, ülke bazlı geri-tepmelerde destek açıklamalarıyla işliyor – ki, bunlar uluslararası dayanışma açısından çok önemli. Erk sahiplerinin güç kaybetmekten korktukça daha fazla şiddete başvurdukları düşünüldüğünde özellikle son on yılda dünya genelinde güçlü direniş örneklerine imza atan feminist örgütlerin uluslararası düzeyde destek almaları devam etmeleri ve ulusal ve yerel düzeylerde etkili olmalarında işlevsel. Türkiye’de, özellikle son beş yıldır hızlanan ve artan baskıcı uygulamalarla, keyfî kararlar ve yasalarla yürütülen rejim değişikliğinin sosyo-politik alanda şahsiyetçi, din-temelli milliyetçi-muhafazakâr yeniden yapılanmaya evrilirken önüne gelen, gözüne kestirdiği etkili muhalefete hınçla saldırısı her gün artan ve genişleyen hak ihlalleriyle yürütülürken karşısına çıkan etkili muhalefetin feminist olduğu gözden kaçmıyor – gerek parlamenter alanda gerek parlamento dışında Kürt kadın hareketi bu açıdan önemli. Bugün AKP ve başkanı Erdoğan’ın kişisel hükmünce kapatılmaya çalışılan HDP de, kapatma davası için hazırlanan iddianameye eklenen siyasetten men talebinin hedeflediği siyasetçiler, entelektüeller, akademisyenler ve hak savunucuları da feminist taleplerin kabul edildiği bir hattın özneleri. Türkiye sınırları içinde 8 Mart, polisin şiddet yüklü engelleme girişimlerine rağmen kadınların, feministlerin sokakları talep ettikleri, sokaklarda birbirlerine sahip çıktıkları eylemlerle geçti. Ortak tema grev değildi; savaş ve işgal de değildi; kayıplar, kaybedilenler, pandeminin derinleştirdiği eşitsizlikler, sokakları bile daraltan siyaset değildi. Bu senenin konusu ilan edilmeden bunların hepsiydi: Kadınların sokaklara çıkma hakkı, yaşama hakkı, şiddetsiz yaşam hakkıydı. Özüyle kadın haklarının temeliydi. Rejim değişikliğiyle gelen, feminist hareketin Cumhuriyet tarihi boyunca kazanımlarının teker teker, aniden ve tedrici bir şekilde sıfırlanmasına dönük kararlar, düzenlemeler ve uygulamalar bu yılki feminist protestonun ana temasıydı.

Kürt kadın hareketi feminist politikanın alanını genişletiyor

Kürt feministlerin Türkiye’deki feminist hareket içindeki yeri önemli; farklı kadın hakları örgütleri arasındaki bağlantı karşılıklı öğrenme, zenginleşme, bir arada eyleme alanlarını genişlettiği ölçüde feminist hareketin otoriter yönetimler karşısındaki direncini pekiştiriyor; feministleri birlikte güçlendiriyor. Öte yandan, bugün gelinen noktada, Kürt kadın hareketi içerisinde yer alan kadın aktivistlerin ve politikacıların uzun bir süreden bu yana karşı karşıya kaldıkları şiddet, devlet baskısı ve dışlama Türkiye’deki kadın hakları örgütlerinin tümüne yöneltilmiş durumda. Tam da burada 8 Mart’ı kadınların özgürlüğünü ulus-aşırı eylemlilikle karşılayan Kürt kadın hareketinin önemi belirginleşiyor. Kürt kadınlar erkek-devlet şiddetinin farklı boyutlarını birleştiren talepleriyle seslerini yükseltirken mevcudun tek alternatif olmadığını da anlatıyorlar: Kültürel haklardan siyasal haklara açılan mor yelpazelerinde KADES uygulamasının Kürtçe dilinde olmamasının yanı sıra, cezaevlerindeki hak ihlalleri, gözaltında çıplak aramalar, ev hapislerinin pandemiyle birleşen normalliğini yüksek sesle dile getiriyorlar; diasporada kadın cinayetlerini belgeleyerek sorumlusunu yargıya gösteriyorlar; Rojava’da demokratik özerkliği, sömürüsüz bir ilişkilenme formunu tecrübeye yöneliyorlar. Bugünün şiddetle ve şahsiyetçi siyasetle tanımlanan Türkiyesi’nde Kürt kadın hareketi, etnik kimlik, cinsiyet ve sınıfı kesen, çok-katmanlı baskıya  ulus-aşırı eylemlilikle yanıt vermekle, böylelikle, ulus-devlete kilitlenmeyen alternatif bir arada yaşama hallerinin mümkün olduğunu gündeliğin içinden kurmakla feminist politikanın alanını genişletiyor.

Öyleyse, fırtınaya tutulakalmış erkek siyasete yanıtla, doğayı bu yıl da yeniden açan Newroz döneminde Türkiye siyasetinin feministçe açıldığı yıllar için bir kez daha:

Jin, Jiyan, Azadî!