Bir Deniz

- Site varsayılanı
587 views

Deniz FirattBir Deniz var ki tüm çöllerin susuzluğunu giderecek kadar yüreği büyük ve de geniş…

Tüm yıldızları kara gözlerinde yansıtabilecek kadar parlak ve arı Deniz.

Bir Deniz var ki tüm insanları kucaklayacak ve buluşturacak kıyılara sahip…

Evet, bir Deniz vardı. Tanıdınız mı siz onu bilmiyorum. Ben onu tanıdım, Deniz’i; yaşam sevgisini, coşkusunu, inadını… Belki onunla kalmadım, ama onu yaşamının her anında onunla paylaşan yoldaşlarından tanıdım. Onları dinliyor, Deniz’in peşinden gidiyorum bugünlerde. Yoldaşlarının anılarında bir köşede ben de kendime yer arıyor ve orada sessizce oturup tanık oluyorum. Deniz’e, anılarına ve yoldaşlıklarına…

Sırayla tek tek onları dinlemeye o kadar istekliyken, anlatılanlara uzun süre kulak vermeye hazırlanırken, çoğu çok kısa sürdü. Deniz’i anlatmak ya da anlatmaya başlamak onun yokluğunu tekrardan dile getirmek zordu birlikte kaldığı yoldaşları için. Hele daha yokluğunu kabullenememişken, yaşanmışlıkları üzerine konuşmak… Deniz herkeste aynı etkiyi ve duyguları bırakmıştı. Bu nedenle onu anlatmaya başlamak zor geliyordu. “Deniz” diye ağızdan dökülüyordu o büyülü söz, sonrası sessizlik, uzun bir suskunluk… Bu suskunlukta Deniz vardı, Deniz’in yüreği, Deniz’in sevgisi, Deniz’in güzelliği vardı. Her şeyi o suskunlukta Deniz’e anlatıyordu yoldaşları. Biraz da kavga haliydi aslında, o suskunlukta Deniz’e ulaşmanın, Deniz’e dair özlemi solumanın kavgası…

Ayrı mekânlarda ve zaman dilimlerinde dinledim Deniz’in yoldaşlarını. Deniz’i anlattılar bana tek tek, bazen bir coşku hali, bazen gözyaşları eşliğinde… Hepsinde Deniz vardı işte, onu anlatıyorlardı. Yolculuk geçmişeydi ama Deniz onlarlaydı aslında, çünkü Deniz yaşamın her karesinde bir anıyı yadigar bırakmıştı. Her yerde Deniz vardı, toprağın kokusunda, tüm bereketiyle yağan yağmurda, rengarenk kır çiçeklerinin güzelliğinde… İşte şu patikada yürümemiş miydi, şu dağın sırtında soluklanmamış mıydı, yükü sırtında şu Lolan suyundan geçmemiş miydi?

deniz ve binevs-6Bu dağın dört bir yanı Deniz’i fısıldıyor kulaklarımıza…

Yüzlerce nehre ulaşan bir Deniz’di o. Durmadan akan ve sürekli yeni diyarlara, yeni insanlara ulaşan bir Deniz… Ulaştığı her diyara, her insana kendisinden bir şeyler katan ve mutlaka yüreğine onlara dair güzellikleri taşıyan Deniz… Deniz’in herkesin yüreğinde yer edinmesinin kaynağı buydu ve Deniz’in herkesten bir şeyler taşımasının sırrı…

Dile dökülen sözcüklerden tanıyordum Deniz’i. Zaman aktıkça ve sözcükler birbirini kovaladıkça Deniz’i birebir görememenin, onu tanıma şansına sahip olamamanın hüznü sarıyor yüreğimi…  Günlerdir bir Deniz’in kıyılarında dolaşıyorum, her yakınlaşamaya çalıştığımda “daha çok yol almalıyım, daha çok öğrenmeli ve daha çok anlam katmalıyım” diyorum. Onu tanıyamamanın eksikliğini derinden yaşarken, onu anlatan bir arkadaşın sözleri hafızama yeniden ve yeniden hücum ediyor. “Deniz’i ne zaman tanıdın” diye sormuştum bir gerillaya. “Deniz’i ne zaman mı tanıdım, sanki o benim hep hayatımda vardı. Ben onu hep tanıyordum. O hep benimleydi” diye yanıtlamıştı. Sorumu yanıtlarken Deniz’li günlere yol almıştı. Çünkü Deniz hep yoldaşları için var olmuştu. Çöldeki bir vahaydı Deniz,  kuraklığın ortasında yaşam veren bir su damlasıydı. Deniz yoldaşları için su ve mavilik demekti aynı zamanda. Yani umut ve yaşam kaynağı…