Bir özsavunma hikayesi: BENİM ADIM

- Füsun ERDOĞAN
316 views
26 yıldır BEKSAV bünyesinde çalışmalarını sürdüren Tiyatro İMGE oyuncuları 29 Nisan-29 Mayıs tarihleri arasında ‘Benim Adım’ ve ‘Ölüm Uykudaydı’ oyunlarıyla Avrupa Turnesi’ne çıktı. Oyuncu Ayşenur Demir ile bir öz savunma hikayesi olan ‘Benim Adım’ oyununun detaylarına dair konuştuk.

Dört kuşak kadının hikayesi olarak şekillendirilen ‘Benim Adım’ oyununun  herkesin hikayesi olduğunu belirten Ayşenur Demir, oyunu kadının özgürleşmesi mücadelesine, küçük ve anlamlı bir hediye olarak değerlendiriyor. Temmuz ayı itibarıyla hazırlıklarına başlayacakları önümüzdeki sezonda yeni bir oyunun yanı sıra, her iki oyunu oynayacaklarını aktaran Ayşenur Demir, “Tiyatro İmge olarak, ezilenlerin sesini oyunlarımızda yükseltmeye, üretimlerimizi sosyalist bir bilinçle oluşturmaya devam edeceğiz.” dedi.

Sevgili Ayşenur, Tiyatro İmge’yi tanıtmak ile başlayalım istiyorum, neler söylemek istersin?
Bilim Eğitim Estetik Kültür Sanat Araştırmaları Vakfı-BEKSAV ezilenlere hem İstanbul-Kadıköy’de bulunan merkezinde, hem meydanlarda, hem de salonlarda hitap eden; konserler, korolar, atölyeler, festivaller ve mevsimlik periyodla çıkan ‘Sanat ve Hayat Dergisi’ ile ulaşmaya çalışan bir kurum. Tiyatro İmge ise, BEKSAV bünyesinde 26 yıldır bu amaçla çalışmalarını sürdürüyor. Sokak tiyatroları, festivaller, çocuk oyunları ve sahne oyunları üreterek ezilenlerin mücadelesine sahnelerden bir nefes olmaya çalışıyor. İşçi direnişlerinden, kadınların özgürlük mücadelesine, meydanlarda, kapalı mekanlarda kısacası hayatın ve mücadelenin olduğu her alanda oyunlarını sergiliyor.

Tiyatro İmge bugüne kadar hangi oyunları sahneye koydu?
“Çok Uzaklardan Geliyoruz”, “Suyun Rengi”, “Dağ Dili”, “Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü”, “Oğullarını Kaybeden Analar”, “Maskeliler”, “Sen Gara Değilsin”, “Yaşasın Kavuniçi”, “Ölüm Uykudaydı”, “Meyrem”, “Benim Adım” oyun repertuvarıyla çalışmalarını sürdürüyor.

Tiyatro İmge’nin kadın oyuncuları olarak, kadına yönelik şiddete karşı mücadeleyi büyütmede önemli katkılarınız oldu. Önce bir öz savunma hikayesi olan ‘Meyrem’i izleyiciyle buluşturdunuz. ‘Meyrem’in öyküsü daha sonra sizin ‘Benim Adım’ oyununu sahneye koymanıza vesile oldu. ‘Meyrem’den, ‘Benim Adım’a uzanan iki oyunun öyküsünü kısaca paylaşabilir misiniz?
Sizin de dikkat çektiğiniz gibi, önce ‘Meyrem’in hikayesinden başlamalıyım söze. Gündüz iskelede bir taksici taksisine müşteri alırken beni sözle taciz etti. O kadar büyük bir tepki verdim ki, adam şok oldu ve utandı. Bu olaydan birkaç saat sonra Üsküdar’dan Ümraniye’ye gitmek için otobüse bindim. Otobüste şık giyimli güzel bir kadının gözle taciz edildiğine şahit oldum. Kadın telefonuyla uğraştığı için taciz edildiğinin farkında bile değildi. Bir kişi kadını yanındakine gösterdi, bir diğeri de kendi yanındakine gösterdi. Hepsi de kadının kalçalarına bakıp taciz ediyorlardı. O kadar sinirlendim ve gerildim ki, o zaman yazmam gerektiğine karar verdim. Çok düşünmeden ve planlamadan kısa bir zaman diliminde oyunu yazdım. O gün o kadar yoğun hissetmiş ve yaşamıştım ki, tüm yaşadıklarımı Meyrem aracılığıyla söyledim. Ortaya çıkan hikayeye ben de inanamadım. Oyuna hazırlanırken, Meyrem’in hikayesinde kızının, annesinin ve babaannesinin hikayesini de gördük. Hakikaten de planlamadan, düşünmeden yazmıştım. O yoğunluğu, duyguyu her gün aldığımız haberlerin sonuçları yarattı diye düşünüyorum. Tam da burada bir noktaya işaret etmekte yarar var. Sanatta gerçek ya da en azından gerçeğe yakın imgelerin kullanılması gerekir. Ben Ege’liyim, babam bir dağ köyünde yaşıyor. Her yaz o köye giderim. Köyde çok ciddi bir muhafazakarlık hakim. Oradaki kadına bakışın, erkeğin ortaya koyduğu tavrın bilinç altımda oluşturduğu halini kullandım oyunda. Çünkü bu gerçek. Bu gerçeği daha etkili anlattığım için oyunun izleyiciyi etkileme gücü artıyor. Tabi ki, her zaman gerçek imgelerin yanında hayal de olur. Ama gerçeğe yakın olduğu zaman çok daha vurucu oluyor. Yani, Meyrem aslında biraz da benden bir hikaye… ‘Meyrem’i 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle 2020 25 Kasım öncesi hazırladık. Kadın örgütlerinin düzenlediği kampanya etkinlikleri ve eylemlerinde sokaklarda oynadık. Meyrem, kırsal bir bölge köyünde doğup büyümüş, çocukluğunu orada geçirmiş. 10 yaşında annesini kaybediyor. Ayrıca içinde babaannesi, annesi ve kızı Gülsüm’ü de dinliyoruz. 4 kuşak kadının yaşadıkları mercek altına alınıyor. Onlar da Meyrem gibi tacize, tecavüze ve şiddete uğramışlar. Meyrem, bu olanları çok bağırmadan etkili bir tarzla anlatıyor. Böyle kısa bir performans.

Peki Meyrem’in içinden doğup şekillenen ‘Benim Adım’a dair neler söylemek mümkün?
‘Benim Adım’ da esasında bir özsavunma hikayesi. Meyrem özsavunmasını yapıyor ve hapse giriyor. Aslında oyun hem bununla başlıyor hem de bitiyor gibi. Zira dört kadından yaşayan tek karakter Meyrem’in kızı Gülsüm. Seyirci onun hayali ve anlattıklarından izliyor oyunu. Bu nedenle birkaç sahne dışında kadınlar hiç karşılaşmıyorlar. Oyunda seyirci kadın olarak doğmak ve büyümenin ne demek olduğunu duyuyor. Hatçe, köy yerinde cebinde taşlarla gezdiğini anlatıyor. Büyümeye başladığını hissetmesinden itibaren, kendisini korumaya alıyor. Ve bugün bunu hepimiz yaşıyoruz. Bir apartmanda kapısını çalıp da benzer hikayeleri duymayacağınız kadın neredeyse yoktur ya da her kadının şiddet biçimlerinden bir ya da birkaçına mutlaka uğradığını rahatlıkla söyleyebiliriz. ‘Benim Adım’da taciz, manipülasyon, psikolojik şiddet, tecavüz vb. bütün bu şiddet biçimleri yer alıyor. Ve aslında dört kuşak kadının hikayesi olarak şekillendirdiğimiz ‘Benim Adım’ oyunu, hepimizin hikayesi. Şiddetin her türlüsüne ‘hayır’ diye haykıran biz kadınlara, bir pencere oldu ‘Benim Adım’… Kadının özgürleşmesi mücadelesine, küçük ve anlamlı bir hediye oldu diye düşünüyorum.

Avrupa turnesindeki performansınız ne tür tepkiler aldı?
‘Benim Adım’ oyununu geçen sezon dört kadın oynadık. Ancak Avrupa turnesi öncesinde oyunu revize ettik. Bunun için ekip olarak bayağı düşündük, uğraştık. Ve dört karakteri de ben canlandırdım. Oyunun yönetmeni Ahmet Uçar, Cenk Dostverdi ve Funda Karakuş’un yardımıyla ‘Benim Adım’ı orta oyunu mantığıyla bambaşka bir tarzda sahneye koyduk. Avrupa’da 12 noktada oynadığımız oyun beklediğimizin çok üzerinde tepkiler aldı.

‘Meyrem’ kadın eylemlerinde seyirciyle buluştu. ‘Benim Adım’ kapalı mekanlarda sahnelendi. Kadınların oyunlara ilgisini; oyun sonrası söyleşilere katılımı ve tepkilerini değerlendirebilir misiniz?
‘Meyrem’ sokakta kadın eylemlerinde halkla, ‘Benim Adım’ sahnede seyircisiyle buluştu. Hem sokakta hem de sahnede güzel tepkiler aldı. Kadınlar oyun çıkışı boynuma sarılıp ağladılar. Oyunda bana eşlik edip türkü söylediler. Her kadın oyundan kendisine ait bir şey buldu. Birlikte gülüp, birlikte ağladık. Oyun sonrası gerçekleşen söyleşilerde mücadeleyi nasıl büyüteceğimizi konuştuk. Avrupa turnesinde söyleşiler uzun ve verimli geçti.

Erkeklerin reaksiyonuna dair bir gözleminiz oldu mu?
Erkekler genel olarak rahatsız oldular. Özsavunmayı tartıştılar uzun uzun. Bu da bana göre oyunun amacına ulaştığını gösteriyor. Erkeklikleriyle ilgili özeleştiri verenler de oldu. Bir erkek seyirci oyun çıkışı yanıma gelip ‘oyunda bir ara göz göze geldik ve hikayeden dolayı ben çok utandım. Beni çok etkiledi.’ yorumunu yaptı. Ancak oyunla ilgili pozitif konuşan erkeklerin bile, yer yer kadınları, kadın hareketlerini küçümseyici, üstenci, feodal tarzda değerlendirdiklerini vurgulamak isterim. Bir de Almanya turnesinde 20’li yaşlarda Alman gençlerin oyunla çok ilgili olmaları dikkatimi çekti. Türkçe bilmemelerine rağmen oyunu Almanca okuyup gelmişlerdi. Oyunculuğa, rejiye ve içeriğe dair çok iyi tartışmalar yürüttüler. Yapıcı eleştiriler yönelttiler.

Röportajı önümüzdeki sürece ilişkin projelerinizle bitirmek istiyorum. Yeni sezon hazırlıklarında neler var, hangi oyunları sahneye koyacaksınız?
Önümüzdeki sezonda Tiyatro İmge olarak ‘Benim Adım’ ve ‘Ölüm Uykudaydı’ oyunlarıyla daha iyi sahnelerin programlarına girmeyi hedefliyoruz. Geçen sezonda Türkiye’de pandemi yasaklarından kaynaklı yeterince sahne alamadık. Avrupa Turnesi bizim açımızdan çok iyi geçti. Gelecek sezonda bu iki oyunun yanı sıra, yeni bir oyun projemiz var. Güzel bir hikayeyi oyunlaştırmayı planlıyoruz. Ancak tümüyle şekillendikten sonra isim ve içeriğe ilişkin paylaşımlar yapabiliriz. Temmuz ayı itibarıyla yeni sezon hazırlıklarına başlayacağız. Ayrıca ‘Sihirli Çiçek’ isimli bir çocuk oyunumuz var. İlk gösterimini İHD Çocuk Şenliği’nde gerçekleştirdik. Yeni sezonda okullarda, festivallerde ve mahallelerde oynamayı düşünüyoruz. Ve Tiyatro İmge olarak, ezilenlerin sesini oyunlarımızda yükseltmeye, üretimlerimizi sosyalist bir bilinçle oluşturmaya devam edeceğiz.