Çözüm öz örgütlenmeyi kurmada

- Yurdusev ÖZSÖKMENLER
50 views
Aradan bir yıl geçmesine rağmen deprem mağdurlarının hiçbir sorunu çözülemedi/çözülmedi. Birçoğu hala çadır ya da konteynerlerde kalıyor. Barınma, ısınma, beslenme hijyen, temiz suya ulaşma sorunları ile baş etmeye çalışıyorlar. Depremin en çok etkilediği kesimlerden başında ise çocuklar ve gençler geliyor.

Felaketlerle başa çıkabilmek için yapılması gereken en acil iş halkın kendi öz örgütlenmesini kurmasıdır. Yerelin hafızasına, bilgisine ve kaynaklarına ulaşabilme olanağına sahip bu örgütlenme kentin bütün dinamiklerini felaketlere hazırlayabilir ve hem kurtarma hem de yaşamı idame ettirme konusunda hızla harekete geçebilir. 6 Şubat 2023 sabahı Maraş, Malatya, Adıyaman, Hatay, Antep, Amed ve Osmaniye’nin de içinde olduğu 11 il bu yüzyılın en yıkıcı depremlerinden biri ile sarsıldı. Resmi rakamlara göre 50 bin kişinin yaşamını yitirdiği depremde 680 bin konut, 170 bin dükkân/depo/ahır gibi bağımsız bölüm ağır hasar aldı; kullanılamaz hale geldi. Depremden uzun süre sonra bina kalıntılarının altından ölmüş insan bedenlerinin çıkmaya devam etmesi ve hasar gören binaların yıkılması kayıpların çok daha büyük olduğunu gösteriyor. Deprem Suriye’de de büyük bir yıkıma sebebiyet verdi, bölgede en az 5 bin 800 kişi yaşamını yitirdi. 17 Ağustos 1999’da yaşanan büyük Marmara depreminden sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, deprem konusunda hazırlıkların hızla gerçekleştirileceği belirtilmişti ama aradan geçen 25 yılda hiçbir hazırlığın yapılmadığı ve iktidar tarafından verilen sözlerin lafta kaldığı acı bir şekilde görüldü. Deprem bu kez daha yıkıcı oldu ve hayati önemde olan 3 gün boyunca deprem bölgesinde devletin hiçbir kurumu ortada görünmedi.

Felakette bile Kürt ve Alevi düşmanlığı

Büyük çoğunluğu Alevi olan kent merkezleri ve ilçeler, kış ayazında gerçekleşen bu devasa felakette devlet tarafından neredeyse kendi kaderine terk edildi. İlk yardıma koşan halkın kendisi ve arasında Heyva Sor’un da olduğu sivil örgütler oldu. Ülkenin her yanından insanlar koşarak deprem bölgesine gitti, enkaz altındakileri kurtarmaya çalıştı. Hızla toplanan yardımlar deprem mağdurlarına ulaştırılmaya çalışıldı. AKP iktidarı her zaman olduğu gibi, Kürt ve Alevi düşmanlığından bu felaket döneminde bile vazgeçmedi. Yardım TIR’larına bazen el koyarak bazen geri çevirerek engel olmaya çalıştı. İnsanlar bütün engelleri aşarak yardımları deprem mağdurlarına ulaştırdılar.

Deprem bölgelerinde yaşam savaşı

Aradan bir yıl geçmesine rağmen deprem mağdurlarının hiçbir sorunu çözülemedi/çözülmedi. Birçoğu hala çadır ya da konteynerlerde kalıyor. Barınma, ısınma, beslenme hijyen, temiz suya ulaşma sorunları ile baş etmeye çalışıyorlar. Kışın tekrar bastırmasıyla deprem bölgelerinde yaşam daha da ağırlaştı. Çadırları su basıyor, çocuklar elektrik kontakları nedeniyle çıkan yangınlarda yaşamını yitiriyor. Eğitim ve sağlık hizmetleri ise çökmüş durumda. Günlük sağlık hizmeti ihtiyacının karşılanamamasının yanı sıra enkaz kaldırma çalışmalarının doğru dürüst yapılmaması yüzünden asbest yayılması nedeniyle kanser vakalarında artış olabileceği belirtiliyor.

Çocuklar ve gençlerde travma

Depremin en çok etkilediği kesimlerin başında ise çocuklar ve gençler geliyor. Eğitim-İş tarafından hazırlanan bir rapora göre; depremden etkilenen öğrenci sayısı 4 milyon 100 bin. Uzak yerlerdeki okullara gitmek zorunda oldukları için ulaşım sorunu öğrencileri çok zorluyor. Ayrıca büyük bir kısmı travma sonrası stres bozukluğu nedeniyle kapalı mekânlara girme korkusu yaşıyor. Bütün bunlar ekonomik zorluklarla da birleşince okulu bırakan ya da ara veren öğrenci sayısında büyük artışlar görülüyor.

Deprem yasası ile yeni rant kapıları

Deprem dönemi çadır ve gıda satma skandalları ortaya çıkan AFAD ve Kızılay ise ortalıkta yok. Oysa AFAD internet sitesindeki bilgilere göre toplanan bağış miktarı bile 121 milyar 940 milyon TL. Çevre Bakanlığı ile AFAD yönetimine verilen bu paranın sadece beşte biri (23 milyar TL) deprem mağdurlarının barınma ve beslenme harcamaları için kullanılmış. Yani aslında sadece bağış paraları bile göz önüne alınsa deprem mağdurlarının problemlerini çözmek için kaynak yokluğu söz konusu değil. Kalıcı deprem konutlarının ihaleleri ise saraya yakın şirketlere veriliyor. Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı sarayı ile Marmaris’teki yazlık sarayı inşa eden Rönesans Holding’e Hatay ve Malatya’da 7 milyar liralık ihale verilmiş. Sadece bu kadar da değil. İktidar deprem gerekçesiyle alelacele çıkardığı kentsel dönüşüm yasası ile kent merkezleri de dahil istediği yeri rezerv yapı alanı ilan edebilecek ve halkın evlerine depreme dayanıklı konut yapma iddiası ile el koyabilecek. İnsanlar el konulan evlerinin yerine yapılan yenilerini almak için inşaat şirketlerine milyonlarca lira para ödemek zorunda kalacak. Ödeyemeyenlerin mülklerine ise el konacak.

İstanbul’u yıkmaya aday isim!

Kentlere sadece rant olarak bakan ve buna yandaş inşaat şirketleri vasıtasıyla el koymayı planlayan RT. Erdoğan, bu nedenle rantı en yüksek kentlerin başında gelen İstanbul’a inşaatçı Murat Kurum’u belediye başkanlığı için aday gösterdi. Bir anlamda Murat Kurum İstanbul’u yıkmaya ve halkın mülklerine el koymaya aday. İktidar kentleri yıkıp yeniden yıkarak sorunu çözebileceğini iddia ede dursun, deprem uzmanları ise sorunun sadece yapıları yenilemekle çözülemeyeceği, halkın katılımı ile daha bütüncül planlamaların yapılması gerektiği konusunda uyarıyorlar. Deprem uzmanı Naci Görür bu konuda “bir kenti bütüncül olarak, halkıyla, alt yapısıyla, yapı stokuyla, ekosistemiyle, çevresiyle ve ekonomisiyle bütün olarak ele alıp depreme hazır hale getirmediğiniz sürece sadece yapı stokunu yenilemekle siz o kenti deprem dirençli yapamazsınız” diyor. Okullar, hastaneler sağlam değilse; hijyen sağlanamaz ve temizlik yapılamazsa; elektrik, su, doğal gaz kesilirse; yollar kapanır, köprüler yıkılır kanalizasyon sistemleri bozulursa o kentte yaşam kolay kolay normale dönemez, hatta kurtarma çalışmaları bile sağlıklı yapılamaz. Neredeyse tamamı deprem kuşağında olan kentlerin depreme dirençli hale getirilebilmesi için kentin bütün bileşenlerinin ortak çaba göstermesi ve kendi öz örgütlenmelerini yaratması gerekiyor. Böylece hem devletin uygulamaları örgütlü olarak denetlenebilir, hem de depremde kurtarma çalışmaları ve deprem sonrası yaşamın idamesi için hızlı/doğru bir biçimde harekete geçilebilir.

Örgütlü halkın farkı

Bunun bir örneği geçtiğimiz depremde Amed’de yaşandı. 6 Şubat depreminde Amed’de 26 bina yıkıldı ve 400’den fazla kişi yaşamını yitirdi. Yıkım elbette, Antakya, Maraş, Malatya gibi kentler kadar büyük değildi ve başa çıkmak göreceli olarak daha kolaydı ama burada dikkat çekmek istediğimiz Amed halkının depremde örgütlü hareket etmesi. Depremden kısa bir süre sonra aralarında odaların, kitle örgütlerinin, siyasi partilerin, sendikaların da olduğu 87 bileşenin oluşturduğu Kent Koruma ve Dayanışma Platformu pek çok sorunun hızlıca tespit edilip çözülebilmesini sağladı. Depremin ilk saatlerinde toplanarak Koordinasyon Merkezi ve Kriz Masası kuran platform, depremden etkilenen insanların barınma ve yemek sorununu çözmek, AFAD yetkililerine gereken ekipmanları temin etmek, iş makinelerini getirmek ve teknik ekiple kentte acil toplanma alanları belirlemek gibi faaliyetler yürüttü. Kentin birçok noktasında 117 toplanma ve konaklama yeri ayarlandı, depremden etkilenenler buralara yerleştirildi. Üç öğün yemek ve gıda desteğinde de bulunuldu. Ayrıca Diyarbakır’daki çalışmalar belli bir düzeye geldikten sonra çevre illerdeki çalışmalara da destek verildi. Kayyum tarafından yönetilen Büyükşehir Belediyesi Platform ile ortaklaşmak bir yana, çalışmalara engel olmaya çalıştı. Üstelik meslek odalarının tüm uyarılarına ve yerel hakkında yeterli bilgiye sahip olmamasına rağmen depremzedeler için Dicle Nehri yatağına çadır kent kurdu. Bir süre sonra çadır kenti sel yaşanınca kaldırmak zorunda kaldı. İklim krizi, Anadolu ve Kürdistan’da onlarca fay hattının olması gibi nedenlerle doğal felaketler artık yaşamın bir parçası haline gelecek. Felaketlerle başa çıkabilmek için ise yapılması gereken en acil iş halkın kendi öz örgütlenmesini kurmasıdır. Yerelin hafızasına, bilgisine ve kaynaklarına ulaşabilme olanağına sahip bu örgütlenme kentin bütün dinamiklerini felaketlere hazırlayabilir ve hem kurtarma hem de yaşamı idame ettirme konusunda hızla harekete geçebilir.