Demokratik Ortadoğu’nun mimarları

- Hêja ZERYA
170 views
31 Temmuz 2003 tarihli görüşme notunda Önder Apo değerlendirmelerini 14 Temmuz 1982 Büyük Ölüm Orucu Direnişi ve direnişçileri anısına yaptığını söylüyor. Bu görüşmede Irak’ta yoğunlaşan savaşı “Neolitik kökene dayalı demokrasi ile kapitalizme dayalı sınıf saldırısı arasında bir çatışmadır. Aradakiler yani Irak ve benzeri rejimler, İslamcı hareketler bunlar kapitalist sistemde doğmuştur. Esas çelişki kültüreldir. Bu derin kültür kargaşası sürecek” diyerek bu durumun savaşları süreklileştirebileceğini belirterek esas olarak “çatışma zihniyet düzeyinde yaşanacak” demektedir.

Üçüncü Dünya Savaşı’nı engellemeye çalıştığını belirten Önder Apo, Yahudiler’in rönesansını yapamayan İslam’la hesaplaşacağını ve bu çatışmada İslam’ın çözüleceğini söylüyor. Bu dönemin savaşları, meşru savunma savaşıdır” diyerek temel sloganımızı “Kürdistan’a Özgürlük Türkiye’ye Demokrasi, Ortadoğu’ya Demokrasi”, “Her türlü despotizme, diktatörlüğe hayır, barışa ve demokrasiye evet” olarak belirliyor.

Hücre hücre direnerek kendini yeniden yaratmak

Haki Karer’in emek ve fedakarlığı, Mazlum Doğan’ın “Direnmek Yaşamaktır” şiarı ile temelini attığı meşru savunma savaşı, 14 Temmuz direnişçilerinin eriyen bedenlerinden “yaşamı uğrunda ölecek kadar çok seviyoruz” cümlesinde anlam bulmuştur. Kürdistan’da gelişen ulusal ve sınıfsal kurtuluş mücadelesi adı sonradan konulsa da baştan itibaren bir meşru savunma savaşıdır. Varlığı ve özgürlüğü elinden alınan bir halkın hücre hücre direnerek kendini yeniden yaratmasıdır. Sömürgeciliğe, despotizme, diktatörlüğe karşı savaş 12 Eylül faşizmini yenilgiye uğratan Mazlum’lar, Kemal, Hayri, Akif, Ali’lerin, Dörtler’in yaşam eylemidir. Aynı despotizm ve diktatörlük İmralı soykırım sistemini, bütün zindanlara, Kürdistan’ın geneline yayarak direnen Kürt’ten, Türk’ten, Arap’tan, Ermeni ve Süryani’den, Ortadoğu halklarından ve insanlıktan intikam alma peşinde. Önder Apo’nun bir dünya savaşını durdurmaya kilitlenen “barış ve demokrasi” öncülüğünü etkisizleştirmek için dağından taşına, zindanından şehirlerine, Rojava devriminden Kürdistan’ın dört parçasına katliam, kültürel soykırım, kadın soykırımı, doğa kıyımı politikasını kusmaktadır. Bu saldırının İmralı, zindan merkezli yürütülmesi, meşru savunma çizgisini kesintiye uğratmadan sürdüren gerilla direnişini kırmak istemesi halklara ve insanlığa özgürlük, barış ve demokrasi umudunu taşıyor olmasındandır.

Sömürgeciliğe karşı bedenini en etkili silaha dönüştürenler

14 Temmuz direnişi “neolitik kökene dayalı demokrasi” direnişinin temellerini atmıştır. Kapitalizmin ve sömürgeciliğin beyinlerde ve yüreklerde kurduğu korku imparatorluğunu yıkmıştır. Bu anlamda direniş kalesine çevrilen beyin, yürek ve bedenlerde büyük zihniyet savaşının zaferle taçlanmasıdır. 15 Ağustos Atılımı’na öncülük eden bu özgürlük ruhu, bilinci ve eyleme dönüşen gücüdür. İnsanın kendi bedenini sömürgeci saldırganlığı, inkar ve imhayı durdurmanın en etkili silahına dönüştürmesi ve insanlık dışı her türlü işkenceye direnebilmesi büyük zihniyet gücüyle mümkündür. Tarihsel, toplumsal, kültürel kökleri ile güçlü bir buluşma ve moral kaynağına dönüştürmekten kaynağını alan yaşam gücünün ifadesidir. Sara yoldaşın türlü işkence, tecavüz ve katledilmeyi göze alan Kürt celladı Esat Oktay Yıldıran’ın yüzüne tükürmesi, neolitik devrimin yarattığı kültürel değerlerin insanlığı yaşatmaya devam eden gücünü temsil etmesindendir. Kölelik zincirleri ile bin bir şekilde erkeğe, devlete bağlayan ve bu bağlara çok güvenen erkek egemen zihniyeti çözümleme ve aşma gücü, enerjisinden kaynağını almaktadır. Kürt ve kadın özgürlük mücadelesinin sosyalist, radikal özünü kavrama gücüyle ilgilidir. Reformist, devletli sistemden, erkekten medet uman Kürtlük ve kadınlığın bin kez yerle bir olduğunu ve olacağını bilen bilge kadın hissiyatı, özü ve temsilidir. Bu çizgiyi devam ettiren zindan direniş geleneği ve Garibe Gezer’lerden intikam alma, işkence ve katletme biçimine baktığımızda devletli sistemin kadın ve Kürt düşmanlığında daha da derinleştiği ortadadır.

Toplumsallığın direnen damarından beslenen güç

İmralı komplo ve soykırım sistemi, Önder Apo’nun hegemonik güçlerin iktidar oyunlarını bozan, küresel kapitalist sömürü politikalarını deşifre eden ve boşa çıkaran hakikat savaşçılığının önünü almaya kilitlenmiştir. Neolitik toplumun kültürel direniş değerlerini çağdaş insanlık değerleri ve özgürlük arayışı ile sentezleme, buluşturma gücünü kırmayı amaçlamıştır. Bu güç toplumsallığın, kültürel zenginliğin direnen damarından, demokratik uygarlık değerlerinden beslenmektedir. Bunun bilinci, eylemi, sistemi, kişilik ve yaşam gücünü açığa çıkaran savaşçılığının ürünüdür. Bu hakikat temsili toplumsal sorunu, temel çelişkiyi kendi kişiliğinde tanımlama, çözme ve kendinde devrimi gerçekleştirme, toplumsal kurtuluş ve özgürlük düzeyini yaratmayla ilgilidir. Bireyde tarihi, toplumu, sınıfı çözme mücadelesinde aldığı yol toplumsal özgürlük mücadelesinde yol almamızın önünü açmıştır. Çözüm kişiliği ve çözüm gücü olan, devlet ve iktidarcı sistemin kırıma uğrattığı, güçsüz düşürdüğü, köleleştirerek insanlıktan çıkardığı her noktadan büyük savaş, çözümleme ve özgürlük düzeyini açığa çıkararak tarihsel, kültürel kimliğin temsilini gerçekleştirmiştir. Kapitalist sömürü, işgal, talan ve ele geçirme sistemine karşı Kürtlerin, Ortadoğu halklarının özünü temsil eden devrimci yurtseverlik özelliklerine sıkı sıkı sarılmanın nasıl bir gelişme, insanlaşma, kültürleşme, toplumsallaşmaya yol açtığını kanıtlamıştır. Bu kanıtlama bilinci, mücadelesi ve açığa çıkardığı enerjiden devletli uygarlık güçleri büyük korku duymaktadır. Kadını, gençliği, halkları, ezilen ve sömürülen kesimleri canlandıran, harekete geçiren, özneleştiren ve savaştıran etkisini kırmanın en ağır işkence, tecrit biçimi dayatılmaktadır.

Zindan politikası ile direnişin önü alınmak istenmekte

Önderliğin, zindanların gerilla direnişi ile buluşan, bütünleşen etkisini kırmak için her dönemde olduğu gibi işkence, günlük yaşamsal ihtiyaçların, siyasal temsil haklarının kısıtlanması geçerli politika olarak öne sürülmektedir. 7’den 70’e ayrım yapmadan tek adam, tek millet, dil, bayrak, vatan faşizmine itirazı olan herkes zindanlara doldurulur ve aktif, demokratik siyaset yapma hakkı elinden alınırken zindanlar da özgür düşünce ve iradeyi kırmanın, umudu tüketmenin, teslim almanın merkezleri haline getirilmek istenmektedir. Bir yandan fiili idam politikası ile devrimci, yurtsever insanları katletmekte diğer yandan milliyetçi, faşist iktidara karşı gerilla ve halk direnişi ile bütünleşen direnişin önü alınmak istenmektedir.

Soykırım kıskacını parçalamanın yolu:14 Temmuz ruhunu anlamaktır

Zindan direnişlerinin hem yeni örgütlendiğimiz 12 Eylül darbe koşullarında hem halklaşma sürecinde hem de Önderliğin İmralı komplo sistemini boşa çıkaran duruşunda genel mücadelemize atılım yaptıran öncülük rolü biliniyor. 14 Temmuz’dan bugüne kendini eğitme, örgütleme, devrimci kültür ve ahlakı örgütlü yaşamın temeline dönüştürme ve öncüleşme alanlarına dönüştürülen zindanlar iradeyi teslim alma yerine direnişçi devrimci kişiliğin gelişim zemini yapma öne geçmiştir. 2000’lerde hücre tipi cezaevleri, tecrit ve izolasyon politikaları ile eğitim, örgütlenme ve komünal yaşamı ortadan kaldırma, bireyciliğin önünü açma politikası dayatılmıştır. Bu tecrit, toplumsal ve örgütsel kimlikten arındırma şiddetine karşı örgütlü duruş ve direnişte ısrar devam etmektedir. Özgür yaşam ve direniş çizgisini temsil eden, günübirlik sorunları genel mücadelenin ihtiyaçları ekseninde çözüme kavuşturan toplumsal siyaset kazandırmaktadır. Kültürel soykırım kıskacını parçalamanın yolu 14 Temmuz direniş ruhunu anlamak, yaşamak ve özgür varoluşumuzun süreklileşen mücadele çizgisine dönüştürmekten geçmektedir. Kapitalist sömürü ve sınıf savaşına karşı Demokratik Ortadoğu Konfederalizmi, demokratik ulus ve halkların kardeşliğini besleyen ruh, bilinç ve yaşamın anlamı olmaktadır.