Kendisini dünyanın hakimi sanan ve o yanılsamayla yaşayanlar orada mı? İştar’ın laneti üzerinize ola! Kralların hastalığına yakalanasınız, tuvalete döşek atasınız inşallah! Hegemonik duygularınızın gazında boğulasınız, egemenlik güdülerinizin sancısıyla gün yüzünü klozette karşılayasınız!
“Yok böyle kimse” diyorsanız “burada” o vakit hiç bir şeyi üstünüzüne almanıza gerek yok. Benim bedduam, dünyaya hükmetme arzusuyla yanıp tutuşan ve de iktidar olma ihtimalinin kibiriyle saldıranlara…
Eh, herkes kendisini bildiğine göre sorun yok. Gerçi ben, ‘sorun yok’ diyorum ama, geçenlerde bir grup kadın olarak bir araya geldik. Bir araya gelmişken biraz kadınlık sorunlarımızı tartışmalım dedik. Yaşadığımız sorunları pirtî pirtî sorguladık. Sorguladıkça pirtîklerimiz uçuştu, uçan her bir pirtîğin üzerine uzun uzun konuştuk.
Konuştukça gerilim arttı, artan gerilim ile bunaldık. Daraldık ve de nefessiz kaldık. Her bir anlatım korku filmi derecesinde tat verdi. Adrenalin tavan yaptı. Saçlarımız adeta barajdan yeni gelmiş elektiriğin etkisinde kalmış, çılgınca büyümek isteyen bir çalıyı andırıyordu.
Bir an aklıma geldi; “erkekler bizim kadar yarattıkları sorunları tartışıyor mu acaba?” Benimkisi bir soru, önemli olan yanıttır. “Yine geldi-gitti, alakayı bize bağladı…” diyen erkek vatandaşlar olabilir. Çok haklısınız, size hak vermemek ne mümkün?!?
Şimdi de asma yaprağına sarılan pirincin başına gelenlere bir bakalım. Bakalım bakmasına da söyler misiniz neden her kadın sorununun altından erkekler çıkıyor? Evet, cevap verin… Hakikatten neden dünyayı bu kadar karıştırıyorsunuz? Karış karış da bölüşmüşsünüz, insanın kıçını koyacak yer bırakmamışsınız. Üstüne üstlük hala egemenlik taslıyorsunuz.
Her nedense tartıştığımız tüm sorunların altından bir erkeğin egemenlikli yaklaşımı çıkıyor. Ne kadar enterasan değil mi?!? Nerede bir kadın ve aile sorunu olsa altından erkeğin gerçekleşmeyen taliblerinin çıkması bir tesadüf mü? Neden kadının talepleri gerçekleşmeyince bu kadar sorun olmuyor da, bir erkeğin talepleri karşılık bulmayınca ya şiddet, ya kan, ya da ölüm çıkıyor? Bunlar birer ‘rastlantı’ mı?
Eskiden derlerdi ki, “hangi taşı kaldırsan altından bir kadın çıkar!” Şimdi her vahşetin arkasından bir erkeğin çıkmasına verilecek cevabı olan var mı? Peki yıllarca böyle kandırılmışlık insanda nasıl bir duygu uyandırıyor? Biraz kurcalayalım (!?!) ne deresiniz?
Dikkatinizi çekerim, burada soruları ben sorarım, soru sormak benim işim. Cevaplar ise tüm kamuoyuna açıktır.
İnanması güç ve garip olabilir ama eşi görülmemiş, bir mücadelenin ürünüsünüz. Kendinizi şaşıralı beri yönünüzü de şaşırmışsınız. Kiminle mücadele edeceğinizi, kimin yanında duracağınızı da karıştırmışsınız. O yüzden eliniz işte, gözünüz fenalıkta. Umduğunuzu bulamayınca ayarı bozulmuş dokunmantik bilgisayarlar gibi denge sorunu yaşıyorsunuz. Yeniden kursalar sizi ‘error’ göstergesinden öteye gidemezsiniz. Ve her kaynağına inmeye çalıştığımız sorunun altından siz çıkıyorsunuz. Tuhaf; taş devrinde de her taşın altından siz çıkıyordunuz, enfermasyon devrinde de her yükleme hatasının altında siz varsınız (!?!)
Gerçi ağacı kesip, baltaya da siz sap yapmıştınız. O yüzden kadını insanlık adına suçlu ilan etmeniz ve kadını da buna inandırmanız niye garip olsun ki? Benimki de iş işte… Oooo, bakıyorum da gözünüzden kaçmıyor. Tamam kabul ediyorum, şaşkınım! Bizi bile inandırmışsınız, ‘kadın kuyruğunu sallamazsa’ hikayesine… Fakat söylemedi demeyin; uyandığımızdan beri hangi taşı kaldırsak altından siz çıkıyorsunuz haberiniz ola… Yani artık yemezler! Ortada bir toplumsal sorun varsa önce size bakacağız. Sizden başlayarak sorunları çözeceğiz. Mümkünse kendimizi pirtî pirtî sorguladığımız gibi sorgulayacağız ve uçuşan her pirtînizi rüzgara vereceğiz ki, çabuk kurtulak…
Tartışmamızda kadın arkadaşlardan biri erkeğin kadına karşı nasıl bir savaş verdiğiniden söz ediyor. Sonrada ekliyor: “erkek seninle savaşır. Yenmeyince saygı duyduğunu söyler” diyor.
Kadının o sonsuz inancına yapılan hakarete mi yanayayım, erkeğin son anda bile olsa ‘bir umut’ diye yaptığı son hamleye mi güleyim anlamayamadım. Yok, en iyisi ben ikisine de oturup ağlayayım.
Soruyorum; erkeğin kadına saygısı nerede başlar? Bu beni çok düşündürüyor. Sanırım yanıtını hemen alamayacağım. Ama devam edeyim; bu erkek yenildiği için ve bu yenilgiyi kabul ettiği için mi saygı duymaya başladı? Bilgili olduğumuz için mi ya da güçlü olduğumuz için mi… Gerçekten bir erkek, bir kadına neden saygı duyduğunu itiraf edebilecek mecburiyete gelir? Bunu söylemek için erkeği hakikatten mecbur kılan ne? ‘Fesat’ diyeceksiniz ama, fitne ekene sormak lazım (!?!)
Bu erkek vatandaş tek kelimeyle sıkışmış! Çıkmazlarda… Yolun sonunda hatta. Bir ihtimal, son bir çalım, son bir çelme… O yüzden “saygı duyuyorum” demek son hamleyi yapma çabasıdır. Tuzaktır. O kadar mücadele sonuç vermemiş, bir de bu yolu deneyeyim demektir. Tam bir devlet politikası! “Çatışmayla olmadıysa, biraz uyuşturalım… Mümkünse bölelim, öyle yönetelim. Sadece bölmekte yeterli gelebilir.” Olur canım, sen böyle bildiğin gibi devam et. Pirtîklerini havada uçuşurken görünce şaşırma, çünkü şimdi rüzgar onları alıp gidecek… Eeee ne demişler; fitne eken, fesat biçer!..