Ölen kim?

- Rojda YILDIRIM
820 views

Yer Malatya cezaevi. Yıl 1993. Her gün birçok kadın geliyordu zindana. Kimisi çocuk, kimisi ana, kimisi öğrenci, kimisi gerilla olan kadınlardı. Hepsinin anlatacaEKIN VAN CENAZE TORENIk veya anlatamayacak kadar derin hikayeleri vardı. Kimisi tüm cesaretini yüklenip dile getiriyor, kimisi de tarihin bütün yükünü omuzlamışçasına içine gömüyordu. Ancak ister ana, ister bir çocuk, ister genç bir kadın, ister bir gerilla kadın olsun, hepsinin hikayesi birbirine benziyordu. Kadındılar. Ve yaşadıkları onca acı, işkence sadece Kürt olmalarından kaynaklı değildi. Çünkü bütün Kürtler cinsiyetlerine bakılmaksızın işkence ve zulüm görüyorlardı. Ancak onlar cins kimliklerinden dolayı ayrıca bir işkenceye maruz kalıyorlardı. Çünkü onlar  kadındı.

1993-94 yıllarında Türk devletinin emniyetinde sorguya girip de tecavüze ve cinsel tacize uğramayan hiçbir kadın yoktu. 70’lik analar, henüz on sekizini doldurmamış çocuk kadınlar bu faşizmden nasibini alıyordu. Polisin tecavüzüne uğrayarak hamile kalan kadınların durumunu anlatmaya ise hiçbir kelimenin gücü yetmez.

Bedenlerine dokunamayan binlerce kadının çığlığı kendinde saklı kaldı. Çok sonraları birer kadın olarak yaşadıklarımızı birbirimize anlatabildik. Çünkü yaralarımız aynıydı. Ağrıyan ruhumuz aynıydı. Her kadın diğer kadında kendini gördü. Birbirimizin ruhuna dokunarak acılarımızı ve kanayan taraflarımızı onarmaya çalıştık. Zor oldu. Gece boyunca süren kabuslarımızı, çığlık çığlığa uyanmalarımızı, banyoya giremeyen hallerimizi, kendi bedenine dokunmayan anlarımızı, aynada kendine bakamayan psikolojilerimizi yıkmak, aşmak zamanımızı aldı. Ağız dolusu gülebilmeyi, biraz da olsun geçmişin gölgesinden çıkıp bu ana ve geleceğe odaklanabilmeyi yıllar sonra yoğun mücadeleler sonucu başarabildik.

EKIN VAN CENAZE TORENI 3Bizler binlerce özgürlük savaşçısı kadın olarak zindanlarda bu işkenceleri görürken, aynı yolun yolcusu olan binlerce gerilla kadın da Türk devletiyle savaşırken, şehit olurken aynı zihniyetin sonuçlarını yaşıyordu. Şehit düşen onlarca kadın gerillanın bedenine aynı şeyler yapılıyordu. Çırılçıplak soyularak, tankların arkasına bağlanıp sürüklenerek, bedenleri parçalanarak, rahimlerine kurşun sıkılarak, memeleri bıçakla kesilerek tecavüz ideolojisi hayat buluyordu. Ele geçirilemeyen özgür kadın ruhunun intikamı kadın bedenlerinden alınıyordu. Bu öylesine bir intikamdı ki beş bin yıllık erkek egemen sistem adına saldırılıyordu. “bu sisteme başkaldıran kadınlar mısınız?” dercesine insanlık tarihinin en onursuzca saldırıları gerçekleştiriliyordu. Bütün bu vahşeti yapanlar tekil birer erkek olarak değil, elbetteki erkek egemen ideolojinin gücüne dayanarak yapıyorlardı. Sadece devlet ve iktidarda vücut bulmuş egemen ideolojiye değil, toplumun içine sinmiş kadın-beden-namus üçlemesinin gücüne inanıyorlardı.

*** 

Kevser Eltürk, yani Ekin Wan… Çırılçıplak soyularak, bedeni teşhir edilen bir gerilla… Özgürlük uğruna mücadele veren milyonlarca kadından biriydi. Ona yapılan vahşet bizlere tanıdıktı. Hafızamızda yılların biriktirdiği aynı kareler yeniden canlandı. 

EKİN VAN

Ekin çırılçıplak bir meydandaydı. Başında poz veren erkekler, bedenimiz ve çıplaklığımız üzerinden vurmaya çalışıyorlardı, ama bir şeyi unutuyorlardı. Kürt kadınları çok şey öğrendi. Özgürlük uğruna savaşan kadınlar toplumun geleneksel olarak onların kimliklerine, cinselliklerine, bedenlerine yüklenen namus anlayı

şını ve geleneksel algıları yerle bir ettiler. Bedene yüklenen cinsiyetçiliği paramparça ettiler.Ve bu ateş topuna dönüşen kadınlara dokunan herkesi, bütün egemen anlayışları yakıp geçtiler. Sanmasınlar ki ölen Ekin Wan oldu, asıl ölen onun bedeni üzerinde bekleşen ve çirkinlikte sınır tanımayan erkekliğin kendisidir. Ölen kim gerçekten? Peki yaşam bulan nedir?

Yaşam, Ekin Wanlar şahsında çoktan kazanıldı bile…