Kürtlerle tanıştıktan sonra Kürt kültürüne ilgi duymaya başlayan Nayera El Gamal birkaç İtalyan arkadaşıyla birlikte folklor kursuna yazılır ve etkinliklerde sahne alır. Tabii ki bu ilgi sadece kültürel değildir, Nayera Kürtlerin direniş mücadelesini öğrendikçe kendi varlık sorunlarını da sorgulamaya başlar. Nayera, “varlığına bir anlam kazandırmak için ‘Ben kimim, neyim ve ne için yaşıyorum’ sorularına cevap vermek, insan olan herkesin sorunu” diyor.
1 Kasım Kobane için küresel eylem gününde dünyanın 40 ülkesinde, 206 şehirde insanlık değerlerini korumak isteyenler sokağa çıktı. Eylemler enternasyonalizmin tanımını genişletti. En geniş katılımlı eylemlerin yapıldığı ülkelerden birisi de İtalya idi. Toplam 19 kentte yapılan eylemlerin çoğunu İtalyanlar organize etti. İtalya’nın başkenti Roma’da yapılan eylemin organizesinde yer alanlardan biri de Nayera El Gamal. Bu O’nun Kürtlerle birlikte yürüttüğü ilk çalışma değil. Aslında Nayera arkadaşlarının ona takıldığı gibi Kürtler tarafından asimile edilmiş bir İtalyan. Daha doğrusu yarı İtalyan. Babası Mısırlı, El Gamal soyadı da oradan geliyor. Bu kimliklerin dışında baskın olan ve en çok O’na yakışan da Kürt kimliği. Çünkü Nayera varlığını Kürt toplumsallığı içinde anlamlı kılabilmiş. Çok yönlü bir kimlik. Folklor kursuna gidiyor, keman öğreniyor. Gerisini Ararat Kültür Merkezi’nin bahçesinde yaptığımız sıcak sohbetin ayrıntılarından dinleyelim.
Nayera, Kürtlerle nasıl tanıştın?
Ben Roma’da doğdum ve büyüdüm. La Sapienza Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünü bitirdim. Erasmus için İstanbul’a gittim. Daha önce Kürtleri hiç tanımıyordum. Kürtlerle tanışmam İstanbul Yeditepe Üniversitesi’nde Erasmus okumamla başladı. Kürtler ve Türklerin toplumsal yapısının ayrı olduğunu o zaman anladım. Bir merak gelişti. Ve merakımı ancak Kürdistan’a giderek giderebileceğimi anladım. Fırsat buldukça yaptığım gezilerde hep Kürdistan şehirlerini tercih ettim. Herşeyden önce Kürtlerin misafirperverliği beni çok etkiledi. Gittiğim her yerde onların evine misafir oldum. Bir yıl sonra İtalya’ya döndüğümde ilk işim Kürtlerle ilişkilenmek oldu.
Onların anlattıklarından seni en çok etkileyen şey ne idi?
Beni en çok etkileyen şey Kürt dilinin yasaklı olması. Kendi kültürünü savunmak için cezaevine girmeyi, işkenceyi hatta ölümü göze almaları gerekiyordu. Bu bedel beni çok etkiledi. Kürt kültürünü daha yakından tanımak istedim. Newroz kutlaması mesela çok ilgimi çekti. Yine Kürtlerin folkloru çok güzel geldi bana. Öğrenmek için birkaç İtalyan arkadaşla Roma’daki Ararat Derneği’nde başlayan folklor kursuna yazıldık. Newroz kutlamalarında bizim folklor grubu sahne aldı. (Nayera folklordan bahsedince yüzündeki gülümseme biraz daha genişliyor ve ekliyor: Hatta zılgıt çekmeyi bile öğrendim)
Sen yarı Mısırlı yarı İtalyansın. Mısır’da Tahrir Meydanı’nda eylemler oldu. Peki seni neden onlar değil de Kürtlerin mücadelesi etkiledi?
Çünkü tarih Mezopotamya’da başladı. Mısır’ın da tarihi eski ama Kürtlerin yurdu Mezopotamya ilklerin yaşandığı topraklar. Örneğin; okulda Mezopotamya tarihini gördük, ama buradaki eğitim sistemine göre insanlık değerleri Mezopotamya’da değil Roma’dan ya da Antik Yunanla başlatılıyor. Ama Öcalan’ın kitaplarını okuyunca insanlığın tüm yaratımlarının kaynağının Mezopotamya olduğunu gördüm. Yani aslında Mezopotamya kültürüne yakınlaşmak benim için kendi kültürüme yakınlaşmak bir bakıma.
Anlattıklarından şunu çıkarıyorum. Kürtlere sadece yardım etmek için değil, Kürt Özgürlük Hareketi’nin ideolojisinin sisteme alternatif olduğunu düşündüğün için onlarla birlikte mücadele ediyorsun.
Hayır tabii ki. Onlar bana yardım ediyor. (gülerek) Kürtlerden çok şey öğrendim. Kürtler devletsiz bir halk olduğu için varlık savaşımını çok güçlü yürütüyor. Sürekli dünyaya kendi varlığını anlatmaya çalışıyor. Beni onlarla birleştiren de bu. Yani “ben İtalyanım, benim varlık sorunum yok” diyemem, çünkü Kürtleri tanımadan önce sistem içinde kendimi nasıl ifade edeceğimi bilmiyordum. “Ben kimim, neyim ne için yaşıyorum” sorularına cevap vermek insan olan herkesin sorunu, yani varlığına bir anlam kazandırmak… İşte bu yüzden şimdi kendimi sadece İtalyan olarak görmüyorum. Mezopotamya tarihine bakarsak aslında hepimizin kaynağı orası. Bu şekilde bir bağ kurduğumda kendimi Kürt toplumsallığının bir parçası olarak görüyorum.
Kürt Halk Önderi Öcalan’ın kitaplarını okudun yani.
Evet, İtalyancaya çevrilen tüm kitaplarını okudum.
Öcalan savunmalarında sosyalizm, kadın ve sisteme dair yeni tespitler yapıyor. Bunlar içinde en çok hangi konudaki çözümlemelerden etkilendin?
Aslında beni en çok etkileyen şey Öcalan’ın yaşadığı bu düşünsel değişimi topluma aktarabilmesi. Yani sadece bazı teorik tespitler yapmak için değil, esasta toplumu değiştirmek için bu çözümlemeleri yaptı. Sol hareketlerin yine PKK’nin kendi gerçeğinde yaşanan hatalardan çıkarılan dersler ışığında ulaşılan bir düzey bu. Bir de solun kendi içinde yaşadığı düşünsel farklılıklar hemen örgütsel anlamda bir ayrışmaya dönüşüyor. Ancak Öcalan bunun tersine düşünsel farklılıklar ya da toplumsal geriliklere rağmen kendi düşünce sistematiğini topluma taşırabiliyor. Bence bu büyük bir başarı. Öcalan’ın en büyük başarılarından biri de Kürt toplumunu politikleştirmesi. Kürt halkı bu politik duruş sayesinde Rojava devrimini gerçekleştirebildi.
İtalya’da birçok toplantıya katılarak Kürt Kadın Hareketi’ni anlattın. Kürt Kadın Hareketi’nin bu denli gelişmesinde temel etken sence nedir?
Bence Kürt toplumu ilk süreçlerde kadınların eline silah alıp dağa çıkmasına hazır değildi. Fakat Öcalan Kürt kadınındaki özgürlük istemini gördü. Sakine Cansız’ın Diyarbakır zindanındaki direnişinin yol açtığı sonuçları gördü. Bunu bir sisteme dönüştürürse Kürt halkının özgürlük mücadelesine ne kadar katkı sunacağını gördü. İşte bu yüzden egemen erkekliğin karşı koyuşlarına rağmen Kürt kadınlarını ideolojik ve pratik olarak destekledi. Ve şimdi ulaşılan düzey tüm kadın hareketleri için bir umut. Mesela burada 11 Ekim’de düzenlediğimiz konferansta kadın hareketleri Kürt kadınlarının ulaştığı düzeyden çok etkilendi. Geçmişte partizan mücadelesi yürüten kadınlar yine feministler geçmişte bir mücadele deneyimi yaşadılar. Ama ikinci dünya savaşından sonra deyim yerindeyse hepsi evine döndü, çünkü teorik çerçeveyi pratik adımlara dönüştüremediler. Ama şimdi bu kadın örgütleri kadın özgürlüğüne dair teorinin kendilerine çok uzak bir coğrafyada, hatta toplumsal cinsiyetçiliğin en hakim olduğu bir toplumda pratikleştiğini görüyor. Mesela konferansa gelen bir grup feminist kadın, oradan aldıkları ‘Kadın Devrimi’ broşürünü okuyup kendi aralarında bir ders gibi görüyorlar.
Kobanê için küresel eylem günü olan 1 Kasım’da İtalya’nın 19 kentinde eylemler yapıldı. Ve şimdi de birçok şehirde Rojava sistemini ve Öcalan’ın görüşlerini anlatan toplantı dizileri devam ediyor. Sen Kürtleri daha önceden tanıyan biri olarak ne söyleceksin. Neler değişti?
Bence çok geç bile kaldılar. Örneğin biz Temmuz ayında Roma’da Kobanê’deki saldırları kamuoyuna duyurmak için bir çadır eylemi yapmıştık. Orada sadece 4 kişiydik. Şimdi bizi toplantılara çağıran gruplar ve örgütlere de o zaman eylemimizin içeriğini anlatan bir çağrı gönderdik ve destek istedik. Fakat o zaman bir cevap bile alamadık. Bunu söylerken onları yargılamak değil amacım. Belki de bizim (gülerek biz Kürtler diyor) kendimizi anlatma biçimimizde bir yanlışlık vardı. Yani yöntemlerimiz kamuoyunun dikkatini çekecek kadar etkili değil, bu doğru. Kobanê sayesinde yarattığımız bu dayanışma ağını güçlendirmek için uzun ve orta vadeli hedeflerimizi doğru tespit etmemiz gerekiyor. Ortak noktamız sistem karşıtlığı ise, ittifaklarımız da bu esasa dayanmalı.
Kürdistan’a yerleşmek istediğini öğrendim. Neden böyle bir tercih?
Kürdistan’a daha önce de kısa süreli ziyaretlerim oldu. Ama Kürtleri her yönüyle tanıdığımı halen düşünmüyorum. Onların ‘bê ziman jiyan nabe’ sloganı aslında benim de temel sloganım. Yani Kürtçeyi tam olarak öğrenmezsem onları hep yetersiz anlayacağımı biliyorum. Kürdistan’a gidersem önce Kürtçeyi öğreneceğim. Onları tüm yönleriyle ancak bu şekilde anlayabileceğimi biliyorum. Böylece Kürtlerin özgürlük mücadelesi için en yararlı çalışmanın ne olduğunu ancak o zaman tespit edebilirim. Gidip dil öğrendikten sonra buna karar vereceğim.