Kadınlar ve Franco dönemi üzerine 

- Jineolojî Komitesi
217 views
Geldiğimiz topraklardan, Katalonya’dan, Kadınlar ve Frankisizm araştırma grubunu oluşturduk (frankisizm kavramı anlamını 1936’dan 1975’e kadar İspanya devletinde süren iç savaşın ardından uygulanan faşist diktatörlükten almaktadır). Bu araştırma grubu, Jineolojî Komitesi tarafından bölgede yapılan çalışmalardan doğdu. Jineolojînin bizde uyandırdığı entelektüel merak bizi gerçekliğimizi, köklerimizi ve hafızamızı aramaya yöneltti.

Jineolojînin yakın geçmişimizin mirasını anlamanın anahtarlarından biri olduğunu gördük; Franco rejimi hala toplumumuzda örtük bir şekilde varlığını sürdürüyor. Çalışmamız, İspanya’da Franco diktatörlüğü döneminde kadınların eğitiminin etkisini araştırmaya odaklandı. Sıfırdan başlamıyoruz. Bu süreç her zaman tarihsel, politik ve sosyal bağlamlarıyla ilişkilendirilmelidir. Bizden önce gelen direniş ve araştırma çok geniş. Faşizme karşı savaşmış ve savaşmaya devam eden tüm kadınları tanıma ve öğrenme yoluna katılmak istiyoruz. Jineolojî bize bir çerçeve, bir dizi araç ve hepsinden önemlisi özgür ve kolektif bir yaşama adanmış bir amaç sağladı.

Faşizmin okulları…

1936 yılında iç savaş, 40 yılı aşkın bir süre diktatörlükle yönetilecek olan Francisco Franco liderliğindeki askeri bir ayaklanmayla patlak verdi. Faşist diktatörlük, önceki yıllarda Cumhuriyet döneminde kazanılmış olan temel hakları yok etti. Üç yıl süren iç savaş, toprakların tahrip edilmesi, cinayetler ve yeni bir otoriter düzen yarattı. Eğitim, tarihsel olarak iktidar uygulamak ve toplumsal zihniyeti modellemek için kullanılan araçlardan biri olmuştur. Bilginin üretildiği ve aktarıldığı diğer alanlar gibi okul da bir başka savaş cephesi haline geldi. Frankocu okul siyasi, dini ve sosyal endoktrinasyon* alanı haline geldi. Cinsiyet ayrımı yeniden üretildi ve okul içeriğinin çoğu kız ve erkek öğrenciler için farklıydı. Hıristiyan Kilisesi, La Falange (Franco’nun liderliğindeki faşist parti) adlı tek yasal parti ve Sección Femenina (kadınlar bölümü) adlı faşist kadın hareketi için kurulan kadın kolu, kadınlara boyun eğme, aşağılık ve hizmetkârlık rolleri dayatarak bir sosyal endoktrinasyon sistemi inşa etmiştir.

Kadınlar Franko dönemini sorguluyor

Faşist ideoloji ve onun ulusal-Katolik değerleri temelinde kadının sadece geleneksel ailenin desteklenmesi ve yeniden üretilmesine indirgendiği “Lattle Angel” rolünü teşvik etti. Franco diktatörlüğü, kadınları rahatsız etmeden uysallaştırarak sosyal hayattan uzak tutmak istiyordu. Dillerini konuşmaları, topraklarını sevmeleri, şarkılarını söyleyip dans etmeleri yasaktı. İşte tüm bu hikaye için “Kadınlarımız ve Franko” araştırma grubumuz sorular sormaya başladı. Franco döneminde kadın olmak nasıl bir şey olmalıydı? Bunun nasıl bir etkisi oldu? Ne tür direniş biçimleri devam etmişti? Toplumumuzda, kişiliğimizde, hayal gücümüzde nasıl bir etki ve miras bıraktı? Bu araştırma ile endoktrinasyon süreçleri ve pek çok kadının kullandığı kendini savunma yöntemleri hakkında bilgi edinmek istiyoruz. Amacımız, faşist diktatörlük altında yaşayanların günlük düşünce ve duygularının nasıl olduğunu anlamak. Onların isyanını ve deneyimlerini anlamak istiyoruz. Onlar bize açıldı ve bizim kim olduğumuzu öğrenme yolumuzu derinleştirdiler. Bugün bile faşizmin etkisi diktatörlükten sonra doğan nesiller üzerinde hala hissediliyor. Bu nedenle şimdiye kadar sessizliğini bozmamış veya hikayelerinin anlatılmaması gerektiğine inanmış pek çok kadının hikayesini ortaya çıkarma ihtiyacı duyuyoruz.

İşçiler, köylüler, çiftçiler, sürgünde hayatta kalanlar…

Çevremizdeki kadınlara, yoldaşlara, annelere, teyzelere, büyükannelere, komşulara sorarak başladık… Onların anıları aracılığıyla araştırma alanı tanımlandı. Bu çalışmaya farklı ideolojilerden ve farklı sosyal sınıflardan kadınlar katıldı.  Bazıları şehirlerde, bazıları köylerde ve bazıları da kırsal kesimde büyümüştü. İşçi ailelerinden, köylülerden, çiftçilikten, sürgünlerden hayatta kalabilenlerden ve savaşçılardan geliyorlardı. Yaşları da çeşitlilik gösteriyordu. 1920’lerden 1970’lere kadar doğmuş kadınlarla konuştuk. Bu da Frankizm’in tüm dönemlerini gözden geçirmemizi sağladı. Cömertlikle evlerinin ve kalplerinin kapılarını açtılar. Çoğuyla yoldaşlık ya da aile bağlarımız var. Bu durum onların derin bir güvenle özgürce konuşabilmeleri için çok önemli oldu ve köklerimizin daha derinlerine inmemizi mümkün kıldı. Geçmişimizi bilmenin, derinleştirmenin ve hepimizi bu arayışın aktif bir parçası haline getirmenin gerekliliğine inanıyoruz. Araştırmayı yürütürken özne-nesne bakış açısından kopabilmek bizim için önemliydi. Bu kopuşu, konuşmalar, bağlar ve zaten sahip olduğumuz ilişkileri daha da güçlendirdiğimizde ve farklı dönemleri ve deneyimleri bir araya getirdiğimizde yaşadık. Kız çocuklarının dedelerimizin, annelerimizin ve yoldaşlarımızın yaşam ve direniş tarihini daha iyi anlamalarını mümkün kılıyor. Görüştüğümüz tüm kadınlara aynı soruları sorduk. Aileleri, ideolojileri, siyasi katılımları, evlerinde ne gibi zorluklar yaşadıkları, aile içinde ve dışında yaşadıkları baskılar hakkında bilgi edinmek istedik. Okullarda neler yaşadıklarını ve diktatörlüğün etkisinin hayatlarını nasıl şekillendirdiğini, kilisenin faşist eğitim sistemi içinde nasıl güç kazandığını öğrenmek istedik. Ayrıca dayatılan toplumsal cinsiyet inşası hakkında da bilgi edinebildik.

Kadınlar yaralarını keşfetti…

Özgürlüğün bastırılması sadece bireysel bazda değil, faşist rejimin gözünde kadın olmanın ne anlama geldiğini tanımlamak için kolektif bir boyun eğdirme aracı olarak kullanıldı. Bu arada, yüzyıllardır süregelen ataerkil kalıplar kristalleşti. Sözler ve sessizlikler arasında sistemin sapkınlığı bir kez daha doğrulandı. Görüşebildiğimiz kadınların büyük çoğunluğu bize geçmişlerini, düşüncelerini, yansımalarını hiç anlatmamıştı. Bazıları hayatlarını bizimle paylaşmadan önce yaralarını keşfetmek zorunda kaldı. Birkaç görüşmeden sonra son bir soru daha eklemeye karar verdik. Kendilerini özgürlüğe yakın hissettikleri anları ve bunu nasıl tanımladıklarını sorduk. Bu soru bizi değerler, etik, geçmişteki şiddet ve sürekli mücadele üzerine derin düşüncelere götürdü.

6 hikayeli resimli çizgi roman

Tüm bu hikayeleri nasıl paylaşabileceğimizi, her yere nasıl yayabileceğimizi ve susturulmuş anıları uyandırmak için onları diğer kadınlara nasıl ulaştıracağımızı merak ettik. Cevabı resimli bir kitabın basımında bulduk. Farklı öyküler arasından altı yaşam öyküsü seçtik ve altı kadın çizer bu öyküleri etik ve estetikle donattı. Bu çizgi roman araştırmanın başlangıcı ya da sonu değil. Bizi, aldığımız eğitim ve istediğimiz eğitim üzerine tartışmaları açmaya ve düşünmeye davet eden küçük bir bölüm. Görüşmeler sırasında, görüştüğümüz her kadınla birlikte yeni sorular sorabildik, yeni fikirler geliştirdik ve kendimizi bu araştırmanın katılımcılarının gözünden görebildik. Mirasın hayal ettiğimizden daha büyük ve derin olduğunu fark ettik. Her hikaye kendi gerçeğini, kendi anını getiriyor ve bu, bölgemizde hala hissedilebilir olan tarihsel süreçle bağlantılı. Sessizlikleri bozarak, tahakküm sisteminin şekillendirdiği zihniyetlerde boşluklar açıyoruz.

Bilgiyi ve kolektif gücü yeniden kazanmak

Projeyi başlatan ilk tartışma 2022 yazında Bask, Valencia, Katalonya, Madrid, Murcia ve Abya Yala’nın katıldığı Bask Bölgesi’ndeki jineolojî kampıydı. Daha sonra araştırmayı Barselona şehrinde feminist bir alan olan Ca la Dona’da sunduk. Görüşülen kadınlardan bazıları farklı yaş ve deneyimlere sahip diğerleri Frankist sistemin eğitimiyle ve bugüne kadar devam eden sonuçlarıyla bir şekilde bağlantılıydı.  Her iki eylemde, araştırmaları paylaştıkça dinleyici olmaya başlayanlar araştırmacı da oluyor. Sorular aracılığıyla, önce küçük gruplar halinde tartışıldı ve sonra diğerleriyle paylaşıldı. Bu şekilde hepimiz sahip olduğumuz ve elimizden almak istedikleri bilgiyi ve kolektif gücü yeniden kazanmış oluruz. Çizgi romanın yayınlanmasının ardından, Kadınlar ve Frankisizm araştırma grubu başka konularda da araştırmalar yürütecek. Bu araştırmaya katılan kadınlar olarak, faşist diktatörlüğün kadınlar üzerindeki etkisini daha iyi ve daha derinlemesine anlamamıza yardımcı oluyor. Birçok kitap yazıldığını biliyoruz ama jineolojînin katkısı, araştırmanın farklı bir şekilde, röportaj verenlerin, karikatüristlerin, araştırma grubunun ve bize danışmanlık yapan kadınların aktif katılımıyla yapılmasını sağlamak oldu. Öte yandan köklerimize dair bilgimize bir tohum daha ekti. Aslında, bugün isimsiz kalmak isteyen annelerimizin, büyükannelerimizin, teyzelerimizin ve yoldaşlarımızın hayatlarına dair farkındalığımızı derinleştirmemizi sağladı. Sadece hafıza yaratarak kadınların yaşamlarının, deneyimlerinin ve anılarının değerini merkeze koyduğumuza inanıyoruz. Kadınların yaşam deneyimlerini dinlemeye ve susturulan herkes için direniş tarihimizi örmeye devam edeceğiz. Yol özgür toprak, mücadele ve hafızadır.

Jin, jiyan, azadî!

* Belirli bir grubun fikirlerini, görüşlerini ve inançlarını tamamen kabul ettirmeyi ve diğer fikirlerin, görüşlerin ve inançların dikkate almamasının öğretilmesi, aşılanması.

*Katalonya Jineolojî Araştırma Grubu