Kadınlarla birlikte yöneteceğiz

- Nezahat DOĞAN
60 views
Türkiye ve dünyada savaşın, şiddetin ve ırkçılığın hat safhaya ulaştığı bir süreçte seçim sathı mahalline girildi. İktidar antidemokratik uygulamalar, tecrit, otoriterleşme ve militarizm ile baskısını artırmaya çalışırken, toplumsal dinamikler ve kadın örgütleri mücadeleye devam ediyor. Adaylarını yüz bine yakın kişinin katıldığı halk oylaması ve kent uzlaşısı anlayışıyla belirleyen DEM Parti, iktidarın kadını ötekileştiren, baskılamak isteyen ve bunun için her türlü yöntemi kullanan hegemonyasına karşı da önemli bir yerde duruyor.

DEM Parti Eşbaşkanı Tülay Hatimoğulları

DEM Parti Eşbaşkanı Tülay Hatimoğulları, kadın mücadelesinin daha da güçlendirilmesi gerekliliğini belirterek, erkeklere ve erilliğe karşı hiçbir açık alan bırakmamak gerektiğini ifade ediyor ve “yerel demokrasi ile özgür kentleri, demokrasi, eşitlik, adalet ve ekolojik yaşamı benimseyerek kuracağız” diyor.

Yerel seçimlere çok kısa süre kaldı. DEM parti yerel seçimlere nasıl hazırlandı? Yerel yönetimi nasıl tarif eder?
Seçimlerle ilgili beyannamemizi açıkladık. Bizim bu dönemde ana şiarımız “Yerel demokrasi ile özgür kentlere” oldu. Yerel demokrasiyle kentlerimizin özgürleştirilmesi hedefi için yola çıktık. Türkiye’nin hiçbir yerinde demokrasi yok ama yereller çok daha kötü bir durumda. Son dönemde kapitalizmin en vahşi biçimi olan felaket kapitalizminin yüzünü, pandemi, Maraş, Hatay depremi ve en son Erzincan’da yaşanan maden kıyımında gördük… Bir katliam yaşandı. Bütün bunlara baktığımızda yerel yönetimlere çok fazla görev düşüyor. Özellikle AKP iktidarının sermayeye peşkeş çektiği doğayı ve ekolojiyi korumak başta olmak üzere… Bu felaket kapitalizmi Türkiye’de ve bütün dünyada ırkçı, erkek egemen, milliyetçi, otoriter rejimleri güçlendiren bir pozisyona gelmiş durumda. Bu durum yerel demokrasiyi de katlediyor. Güçlendirilmiş ve yetkilendirilmiş bir yerel yönetim modeline ihtiyacımız var. Toplumcu, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü yerel yönetim anlayışını hâkim kılmaya çalışacağız. Her kentin kendi yerel dinamiklerinin yerel yönetimlere kendi diliyle, rengiyle, dokusuyla yansımasını sağlayacak bir yönetim modeli hedefliyoruz. Kürt’ün kendi diliyle, Arap’ın kendi diliyle, Süryani’nin kendi diliyle belediyeden hizmet alabileceği ve kendini onunla ifade edebileceği bir modelin hayata geçmesini önemsiyoruz.

İktidar seçimlere giderken başka bir tehdit diliyle ilerliyor. Erdoğan’ın Hatay’da söylediği “oy vermezseniz hizmet yok” tehdidi gibi… Diğer taraftan da Batı’dan Kürdistan’a asker, polis on binlerce taşımalı seçmen kaydırılıyor. Bu neyin hazırlığı ve alt yapısı?
Her şeyi merkezileştirme, tek tipleştirme dönemine girildiğini gösteriyor. Bütün belediyelerin neredeyse tek parti tarafından alınmasının alt yapısı kurulmaya çalışılıyor. “Ya bize oy verirsiniz, ya da hizmet yok” tehdidiyle felaket yaşanmış afet bölgelerine gözdağı veriliyor. Öte taraftan Kürdistan’ın birçok yerinde, özelikle bizim DEM Parti olarak kazandığımız belediyeleri kaydırma oylarla az farkla olsa da kazanmak istiyor. DEM Parti olarak Kürdistan ve birçok yerde seçimleri alacağız. Buna karşı iktidarın iki seçeneği var. Biri kayyım atama; diğeri de asker polis oyuyla, kaydırdıkları taburla seçimi kazanmaya çalışmak… Bu ikincisi de bir kayyım sistemidir. Zorla, cebren ve hileyle bu seçimleri tırnak içinde “almak!” Bu da bize otoriterleşmenin geldiği boyutu gösteriyor.

Bunu engellemenin yolu ne?
Kaydırılan seçmenlerle ilgili olarak, bunlara “hayalet seçmen” dedik ve bunlara karşı bir çalışma yürüttük ve itirazlarımızı da resmi olarak yaptık. Her yerde kaydırılan seçmenlerin tespitleri yapıldı. Elimizde tespit ettiğimiz çok gayri meşru listeler var. Mesela üç beş ailenin yaşayabileceği bir apartmana neredeyse bin kişi kaydedebiliyorlar. Böyle bir akıl tutulmasıyla, hiçbir yasa, kural, kanun aramıyorlar. Bizim bunlara karşı hukuki olarak itirazlarımız oldu ve reddedildi. Biz buna karşılık bir kenti kazanmak için Türkiye’nin her yerinde çalışma yürütüyoruz.

Bu nasıl bir çalışma? Açar mısınız?
Şöyle: Mesela Şırnak’a çok ciddi bir oy kaydırma var. Buna karşılık Şırnak’ta oyu olan ancak işi-gücü dolayısıyla başka bir kente gelmiş kendi seçmenimizin, kendi kentine gelip oy kullanmasını sağlama konusunda ciddi bir çalışmamız var. Seçmenlerimizin kendi kentlerine gidip oy kullanmaları çok önemli… Bu konuda partimizin il ve ilçe örgütleri Türkiye’nin her yerinde organizasyonu yapıyorlar.

DEM Parti adaylarını ön seçimle belirlerdi. Bu süreç toplumsal demokrasi ve yerel iradenin gelişimine nasıl bir katkı sağladı?
Bizim bu yaptığımız halk oylaması Türkiye ve dünya tarihinde eşine az rastlanır bir yöntem. Bu basitçe bir ön seçim değil. Genelde bazı partiler ve bizler de geçmişte ön seçim yapmıştık. Bir mahalleye girersiniz, sandık kurarsınız; bu bir ön seçimdir. Ancak şimdi biz daha büyük bir iş yapmış olduk. Türkiye’nin yaklaşık doksan merkezinde, yüz bine yakın delegenin oy kullandığı bir halk oylaması yaptık. Bu, Türkiye tarihinde az rastlanan bir demokrasi örneğidir. Çünkü o kentin bütün dinamiklerinin bu oylamaya katılması sağlandı. Böyle bir delegasyon oluşturuldu. Bu seçim geçmiş dönemlerde partimizde, insan hakları kurumlarında, kadın mücadelesinde, gençlik mücadelesinde emek vermiş olan insanların katılımıyla, oldukça geniş bir delegasyonla yapıldı. Halkın kendi adaylarını belirlemesinin doğrudan tecelli etmesi ve seçime yansıması demokrasinin en verimli örneklerinden biridir. Ön seçim partimize farklı bir pozitif etki de sağladı. Halk seçim çalışmalarına aylar önce başlamış oldu. Aday belirlemenin bir parçası olduğu için, halk ve parti arasındaki duygu çok daha perçinlendi ve güçlendi.

DEM Parti’nin eşbaşkanlık da içinde olmak üzere, kadın politikalarının yerel seçim çalışmalarına etkisi ne oldu? Kadınların katılımı nasıldı? Adaylar da dâhil…
Bizim partimizin kadınlarla ilgili bugüne kadar yürütmüş olduğu politikalar açık ara Türkiye’deki tüm siyasi partilerin önündedir. Bugün hem eşbaşkanlık, hem eşit temsiliyet Türkiye ve dünyaya örnek bir modeldir. Kadınların siyasette öteki görüldüğü ve sadece sembolik olarak aday gösterildiği bir anlayışa karşı, bizler, kentlerimizi kadınlarla birlikte eşit temsiliyet ile yöneteceğiz, diye yola çıktık. Eşbaşkanlık, eşit temsiliyet meclis üyelikleri için de geçerli. Kadınların yönetimde söz sahibi olması, kente hizmet anlamında da, o kentin kadın yaşamını kolaylaştıran bir kente dönüşmesi için de önemli. Tabii ki bunun siyasi kazanımları olduğu kadar toplumsal kazanımlarını da çok önemsiyoruz. Kayyımlar tarafından kapatılan ve bu dönemde teker teker, tekrar açacağımız kadın daire başkanlıkları, kadın müdürlükleri, cinsiyet eşitliği komisyonlarının oluşması ve hizmetlerin sağlanmasına önem veriyoruz. Yönetim “Kent bir kadının yaşamını nasıl kolaylaştırabilir?” sorusuna yanıt üretebilmelidir.

Nasıl bir yanıt somut olarak?
Kadınların rahatça yürüyeceği aydınlık sokaklar; kadınların akşamları rahatça gidebilecekleri dinlenme ve kültürel alanları yaratmak… Buna benzer, kadınların siyasal mücadelesi ya da toplumsal yaşama katılımını daha da rahatlatmak için kreşler açılması… Daha önce yine belediyelerimizin başarıyla yürüttükleri kadın kooperatifleri, meslek edindirmek için kurslar ve kadınların el emeği ile oluşan ürünler için bir pazar alanı yaratmak… Bu, aynı zamanda kadın istihdamı konusunda önemli bir adımdır. Biz bunları daha önceki dönemde hayata geçirdik. Kayyım sadece yönetime el koymuş değil. Kayyım, önceki dönemde bizim, DEM Parti’nin, kapatılmış olan partilerin ya da ismi yasaklanmış olan partilerin yapmış olduğu yerel belediyeciliğin üstünü kapatmak, sanki öyle bir belediyecilik yokmuş gibi, bir hafızayı silmeye dönük de bir çalışma yürütüyor. Oysa bu hafıza bizde dipdiri ve taze halde duruyor. Geçmiş dönemde yaptıklarımız, gelecek dönemde yapacaklarımızın teminatıdır.

Kadın mücadelesi, ortaklaşma ve kadın örgütlenmesi açısından baktığımızda, aday belirlemede ve başvurularda eksikler ve artılar nelerdi? Kadın örgütü hareketlerinde ve eylemlerinde bir gerileme mi var?
Bu sorunun yanıtı şurada gizli: Türkiye otoriterleştikçe, faşist diktatörlük toplumun ve yaşamın her alanına sirayet ettikçe muhalefeti bastırmaya çalışıyor. Türkiye dünyadaki gelişmelerden de kopuk değil. Maalesef muhalefetin sesinin daha az çıkabildiği bir dönemden geçiyoruz.  Bu da faşizm ve otoriterleşmenin yarattığı etkilerin ürünüdür. Fakat bütün bunlara rağmen kadın hareketi Türkiye’de en canlı ve diri duran harekettir. 80 darbesinden sonra alanlara ilk kadınlar çıktı. Dayağa karşı ilk mitingleri kadınlar gerçekleştirdi. Türkiye’ye baktığımda 8 Mart, 25 Kasım’larda, polisin bütün şiddetine ve baskısına rağmen kadınlar alanlara, meydanlara sığamıyor. Ama eksiklikleri yok mudur? Elbette vardır. Bunu yaşamın her alanına yaymak, siyasetin temsil edilmesi konusunda daha aktif davranmak gerekir. Mesela aday adaylığı başvurularında erkeklerin sayısı kadınlardan daha fazlaydı. Çünkü erkekler kendilerini doğduğu günden itibaren yönetici olarak görüyor, kendine çok yakıştırıyor yöneticiliği.

Erkekler açık alan gördükleri anda hiç boş geçmiyorlar değil mi?
Bu iktidar kültürünün ürünündür zaten. Kadınlar bu konuda daha dezavantajlı. Bizler pozitif ayrımcılık derken, kota ve eşit temsiliyet derken, eş başkanlık sistemini ve anlayışımızı tüzüğe döktüysek, bunun nedeni bütün bu saydıklarımız. Bunları garanti altına almak da bir mücadele biçimidir. Faşizmin ağır baskısından kadın örgütlülüğümüzde de bir zedelenme yaşandı ama her şeye rağmen kadın hareketi daha canlı ve diri duruyor. Biz daha güçlü yol alacağız…

DEM Parti olarak, başta kadın hareketleri olmak üzere topluma nasıl bir mesajınız olur? Seçmen neden DEM Parti’ye oy vermeli?
Yerel yönetimlerde kadınların aktif olarak yer alması çok önemli. Bu sadece DEM Parti’nin örgütlü olduğu ya da yönetimlere katılımcı olacağı yerler için değil Türkiye’nin her yeri için önemli… Bütün siyasi partilerin kadın temsiliyetini yükseltmesi çok önemli. Erkek egemen anlayışa karşı yerel yönetimlerde dinamik ve etkin bir biçimde yer almamız çok önemli. Türkiye’deki bütün kadınların DEM Parti’yi yakından incelemesi de çok önemlidir. “Kadının adını zikreden, kadının temsiliyetini ön plana çıkaran, kadın kenti kurmayı hedefleyen, kentlerde kadınların yaşamlarını kolaylaştıracak cinsiyet eşitlikçi anlayışa kim sahip?” diye sormak gerekir ki karşılığı DEM Parti’dir. O yüzden başta kadın hareketi olmak üzere Türkiye’deki bütün başka siyasi partilere oy vermiş kadınların yüzünü bize dönmesini istiyoruz. Türkiye’deki kadın hareketi, Kürdistan kadın hareketiyle birlikte bugüne kadar önemli çalışmalara da imza attı. Bu yerel seçimlerde de birçok çalışmaya birlikte imza atacağız. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü belediyecilik anlayışımızı bulunduğumuz her yerde hayata geçirmek bizim boynumuzun borcudur. Bütün toplumsal dinamiklerle, kentin yönetiminde hepimiz katılımcı olmalıyız, müdahil olmalıyız; pasif değil, aktif olmalıyız…