Küllerinden doğanlar -l-

- KAKTÜS
600 views

Biz niye böyleyiz, bilmiyorum. Hep bir suçluluk hali, hep bir “süt dökmüş kedi” halleri, hep bir kabahatli olma psikolojisi… Kimsenin bize bir şey söylemesine gerek yok. Biz hazırız, öyleee bekliyoruz. Daha kimse ağzını açmadan, biz ağzımızı açıp, gözümüzü yumarız.  Herkesten önce kendimizi suçlarız. Dövülmemiz mi gerekiyor, önce biz kendimizi döveriz. “Siz zahmet etmeyin canım, elleriniz acır şimdi. Biz, böyle bizi bir güzel döveriz.” Niye doğduysak artık …?

Hakikatten garip bir durum bu. Dünyanın neresinde olursak olalım, durum ne olursa olsun, sorun ne olursa olsun biz herkesten önce davranıp kendimizi suçlarız. Bir suçlu doğma hali var bizde. Örneğin; Alman polisi, Kürtlerin yaptığı bir protesto eylemine saldırır. Bizim pozisyonumuz aynen şöyle, “kesin bizimkiler bir şey yapmıştır. Yoksa niye saldırsın Alman polisi? Vardır bir şey ha!..” Pasaportuna polis el koymuştur. “Niye el koydu? Ne yaptın sen?” Mitingte bomba patlar. “Niye miting düzenlediniz ki? Düzenlemeseydiniz bomba patlamazdı.” Polis bir genci vurur. “Canlı bombacıydı” der. Hepimiz, “ya adam canlı bombaymış”  deyip öyle geçip, gideriz? Ev basılır; “Kız evlerini basmışlar, acep niçin? Valla zaten hiç haz etmedim ben bunlardan.” Sanki biri haz etmesini bekliyormuş gibi… İki lokma ekmeği bölüşürsün. Daha kimse “bölücü” demeden, “yok gardaş, bizim oralarda ekmeğini hep böyle bölüşürler. Adettendir. Yoksa bölücüm falan değiliz biz” derken buluruz kendimizi.

Mağdurların hafızası mı sıfırlanıyor?

Kim kimi nasıl bilir, orası belli değil.  Ama iki el silah sesi gelsin hemen, “biz sizin bildiğiniz Kürtlerden değiliz” diyenler çıkıyor. Sizin bildiğiniz Kürdü bilemeyeceğim ama birazdan bizim bildiğimiz Kürde bir iki atıfta bulanacağım. Yani demem o ki öyle garip bir toplumuz ki, adam iyi olmadığı halde öldüğünde; “falan kesi nasıl bilirdiniz” gibi saçma bir soru sorarlar. “Allah rahmet eylesin. Pek bir iyiydi” diyorlar. Ya neresi iyiydi? Şerefsiz, tecavüzcü, ahlaksızın tekiydi işte. Ama nedir? “Ölünün ardından kötü kötü konuşulmaz.” Neden? Dirinin ardından söyledikleriniz ayan beyan. Ölünce nur mu iniyor? Yaptıkları zamandan mı siliniyor? Mağdurların hafızası mı sıfırlanıyor? Nedir yani bu haller? …

Bir garip toplum hallerindeyiz. Halet-i ruhiyemiz pek bir yerinde değil. Yerinde olsa, “biz, yaratılanı severiz yaratandan ötürü” sözüne alkış tutar mıyız? Sırf yaradan yarattı diye yılanı, sineği, timsahı ne bileyim bok böceğini sevmek zorunda mıyız? Tecavüzcüyü, ahlaksızı, katili, hak yiyeni, adaletsiz olanı, tahakkümcüyü sevmeli miyiz? Katlanmalı mıyız?

Sözün sahibi Yunus Emre. Sık sık söyleyen katil, ahlaksız, tahakkümcü, çukur bir adam olan Erdoğan. Bir de lütufmuş gibi söylüyor. Yani Allah yarattı diye seni seviyor. Allahtan, Allah yarattı diye seviyor. Düşünsenize ya bizi Allah yaratmasaydı? Ya da Allahtan sevmeseydi? … Yaptıklarından öte köy var mı? Adam katil, hırsız, ahlaksız, zorba. İnsanlıktan nasipsiz. Şimdi Allah yarattı diye buna katlanmak zorunda mıyız?

Ne diyor adam? “Hey hemşerim Türk müsün?” Yok, Kürdüm ben. “Haa, eee tabi canım sizler de insansınız sonuçta.” Peki bizim psikozumuz ne?  “Şeyy, evet, tabi biz de insanız. Ne yaparsınız, biz de istemezdik ama işte, öyle oldu.” Bunu söylerken de kafamız gövdemizden bağımsızmış gibi gelir… Hani bir delik bulsak içine gireceğiz. Öyle tepeden sıcak su iner beynimize. Niye? Biz niye böyleyiz? Çünkü onların gözüyle bakarız kendimize, içimize… Onlar gibi algılarız. Ve öyle bir empati kurarız ki, üşürüz. Ruhumuz üşür, benliğimiz buz tutar. İçlerindeki o korkuyu hissederiz. Nefreti, kini duyumsarız. Ve faşizm kokar. İşte o koku kafamızdan sıcak suların boşalmasına sebep olur. Çünkü biz, bir faşisti nerede görsek tanırız. Ve nerede bir faşizm uygulaması varsa kokusundan anlarız. Öyle de bir hassas burnumuz var!?! İşte bizim bildiğimiz Kürt burada devreye girer.

Sen sana bile sığmazsın

Bir kere doğuştan asisin, isyankarsın.  Ele-avuca sığmazsın. Sen sana bile sığmazsın isyankarlıktan. Tutsak edilemezsin. Hep bir başkaldırı havası, özgürlük rüzgarı falan. Yönün dağlara doğru…  İnanın abartmıyorum. Bu Kürtler  hep böyle. Avrupa’nın göbeğine gelmiş, ama anlayış aynı algılayış, yaşam tazı şaşmaz. Nerede bir tepe, nerede bir dağ varsa, Kürt gidip evini oraya kurar. Yoksa bile, kaldığı apartmanın en üst katında oturur. Otobüse binerken ya en önünde ya da en arkadadır. Herkesi ve şeyi görmelidir Kürt. Kimi zaman kolaylaşan hayata bile kızıp, “niye böyledir” diye sorgular. Basitten karmaşaya, kolaydan zora doğru bir akış vardır onda. Ne diyeyim, asilikten başı gökten inmez. Dünyanın arı kovanı olsa kesin gidip oraya çomak sokar… Yani kimse, “Kürt” demeye görsün. Dokunduğu an yanar. Kürdistan Özgürlük Mücadelesinden bahsedin, kendisini ayrıştıran Kürt bile Kürtlüğünden kaçar. Sırf bu yüzden kendisini sadece dini ile tanımlayanlar var. Sanki din bir kökeni tanımlıyormuş gibi. Şimdi biri oturup bu trajediyi yazsa dünya evrene Kürt kalır. Ne yapalım tabiatın mizah anlayışı da bu olsa gerek… Yani demem o ki, Kürtler için hiçbir şey sıradan değil. Hele özgür Kürt ile yan yana gelmek, “al ateşten gömleği giy” demektir. Yani dokunursan yanarsın. Bir de üstüne özgür Kürt adına siyaset yapmak… Dürüstlük ile yapanlara bir sorun anlatsınlar. Ateşten gömlek giymek kolay mı? Bu gömleği giyen yanacağını bilir, bilmelidir de. Başka türlü Kürt’ün halet-i ruhiyesini, o hep “suçluluk” hallerini  anlayamazsın. Kürt’ü anlayamazsan kadını hiç anlayamazsın. Nasıl ki Kürt’ü savunmak ateşten gömlek giymek gibiyse, kadını savunmak da küle dönmektir. İşte burada bir de kadın olmanın halet-i ruhiyesini, o hep suçluluk hallerini, korku filmlerini aratmayan yaşamlarını, içlerindeki ürkekliği tüm bunların ardında yatan faşizmi görmelisin. İşte bunu gördüğün vakit küllerinden doğanları da tanırsın… Lakin bunun da bir yan etkisi vardır. O da; nerede bir faşist varsa tanırsın ve nerede faşizm uygulanıyorsa kokusundan anlarsın..

Şimdi biz kadınlar da niye böyleyiz, bilmiyorum. Hep bir suçluluk hali, hep bir “süt dökmüş kedi” halleri, hep bir kabahatli olma psikolojisi …