Sistemin vurucu timleri: Tecavüzcüler

- Rojda YILDIRIM
615 views

SIDDET - DEVLET - PROTESTOFeminist yazar Lynn Segal, “tecavüzcüler ataerkilliğin hücum kıtası gibidirler” der. Birçok araştırmacı tecavüzü egemenliğin temel ayaklarından biri olarak ele alır. Yani tecavüz kültürü ve zihniyeti egemenlik için gereklidir. Toplumsal cinsiyetçilikten beslenen tecavüz kültürü, ataerkil ideolojinin de temel kaynaklarından biridir. Tecavüz ideolojik bir yapılanma olarak salt devletle sınırlı kalmaz, aynı zamanda kendini toplumun gözeneklerine de yayar. Foucault bunu iktidarın kendini çoğaltması, yayması ve nihayetinde toplumsallaştırması olarak nitelendirir. Yani devlet, sömürüye dayalı ideolojik yapılanmasını uzun erimli kılmak için kendini toplumsallaştırma ihtiyacı duyar. Tecavüz de egemenliğin bir aracı olarak sürekli toplumda bir kültür ve zihniyet olarak canlı tutulur.

AKP iktidarı bu tanımlamalara oldukça uyan açık bir örnektir. Tecavüzü ideolojik olarak kurumsallaştırmakla kalmaz aynı zamanda toplumsallaştırır da. İktidarının 13 yıllık sürecinin belki de en bariz tarafı tecavüz kültürünü sistematik olarak yaygınlaştırması, meşrulaştırmasıdır. Ataerkil ideoloji AKP iktidarı döneminde daha da derinleşmiş, sistemin çözülmekte olan yapısı yeniden restore edilmeye çalışılmıştır.

AKP örneği bu anlamda devletin ve iktidarın cinsiyetçi karakterine islam rengini de giydirerek sinsice, adım adım yerleşmiş halidir. İktidarının ilk yıllarında ağız dolusu söyleyemediği kadın ve çocuk düşmanlığı zamanla açık bir şekilde dile gelmiştir. Günümüzde ise toplumsal cinsiyetçiliğin faşizan, kurumsallaşmış halini görmekteyiz.

En son Karaman’da Ensar Vakfı bünyesinde 45 çocuğa tecavüz edilmesi bu zihniyetin kurumsal ifadesidir. Üstelik tecavüzün bu kadar açık savunulması da cinsiyetçi yapılanmanın varacağı son noktadır. Mesela vakıf başkanı İsmail C. Dilberoğlu, iddialar karşısında “kimsenin alnında tecavüzcü yazmıyor. Yaptığımız araştırmada bu şahsın daha önce Milli Eğitim’de çalıştığı ve itibarının çok yüksek olduğu bilgilerine ulaştık” diyebiliyor. Bu zihniyet sapıkları “en itibarlı adamlar” kategorisine rahatlıkla taşıyıp sapkınlığın ideolojisi yüceltebiliyor.

Peşi sıra AKPCXOy0ZOW8AEwpxM’nin birçok milletvekili, tecavüz vakalarının ayyuka çıkmasıyla birlikte Ensar Vakfı’na destek için açıklamalar yapabiliyor. Meclis bünyesinde kurulmak istenen çocuk istismarına dönük araştırma komisyonunu pişkince reddedebiliyor.

Aynı tecavüzcü zihniyetin bir kadın bakan tarafından korunması ve arka çıkılması ise ayrı bir facia olarak durmaktadır.  Aile bakanı Sema Ramazanoğlu “bir kere yapılan bir tecavüzden ne çıkar” demeye getiriyor ve tecavüzcüleri koruyan, kollayan bir yaklaşım sergiliyor.

Hakeza “6 yaşındaki çocuk evlenebilir” sözlerini dile getiren ve medya da yoğun tartıma konusu olan sosyal Doku Vakfı Başkanı Nurettin Yıldız, son olarak “3 yaşında kız çocukları amcalarının yanına külotla çıkmamalı, küçük çocuklarla evlenebileceğini, çalışan kadın fuhuşa hazırlık yapıyor” gibi bir çok vukuata imza atan aynı zat AKP’nin gençlik kolları eğitim kampına eğitmen olarak çağrılıp ders verebiliyor.

Daha da çoğaltacağımız onlarca örnek mevcut. Elbette ki bütün bunlar tesadüfen gerçekleşmiyor. Bir zihniyetin, bir ideolojinin planlı ve sistematik uygulaması olarak okumak gerek.

Aynı zihniyet her gün sokaklara, evlere, kamusal alana cinsel istismar ve tecavüz vakalarındaki artış olarak yansımasını buluyor. AKP döneminde şiddetin artması, toplumun her açıdan dizayn edilmesi, aile ve kadın kavramlarının alabildiğine geleneksel sınırlara çekilmesi gibi yüzlerce örnek adım adım toplumsal köleliğin daha da derinleştirilmesine dönüktür.

Bu anlamda AKP iktidarı ve Erdoğan gerçekliği erkek egemen ideolojinin temsilcisi olarak  kendisini bir “koca” toplumu da yönetilmesi, sömürülmesi gereken bir “kadın” olarak kurgulamış, tüm politikalarını buna göre belirlemiştir.

Dolayısıyla bu egemen kültür toplumun tüm gözeneklerine sızmış, artık bütün erkekler neredeyse birer küçük “Erdoğan’a” dönüşmüştür.

Bu küçük Erdoğancıklar yani egemen-maço kültür neredeyse günümüzün sosyal dinamiklerinde merkezi bir rol oynamaya başlamıştır. Bütün toplumsal ve bireysel etkileşimlerin tam da kalbine oturmuştur. Erkek egemenliğinin genellenmiş tavrının bir sonucu olarak şiddet ve tecavüz kültürü yaygınlaşmıştır. Cinsel şiddet bu duruşun bir ifadesi olarak derinleşmektedir. Her türlü sapkınlığın din adına, erkeklik adına kutsanması ve aynı zihniyetin harem gerçekliğini bir sistem olarak savunması gelinen aşamanın vahametini gösterir.

Bu anlamda tecavüz ideolojisini daha fazla deşifre etmek ve bunun sadece birkaç kişinin değil, bilakis devletin ve tüm mekanizmalarıyla tecavüzü faşizanca üreten sistemin kendisi olduğunu bağıra çağıra yeniden söylemeliyiz. İnsanlıktan bir nebze de olsa nasibini almamış olanların bir şekilde insanlık suçu işlediklerini, kadın ve çocuk düşmanlığının mutlaka bir karşılığının olacağını hissettirmek zorundayız. Karşımızda her açıdan kurumlaşmış bir tecavüzcü devlet ve iktidar gerçekliği bulunmaktadır.MANSET

Dolayısıyla aile bakanı Sema Ramazanoğlu’nun “bir kereden ne çıkar” demesi şahsi kanaatini değil, bir politikayı ve bir tecavüz stratejisini açıklıyordur. Sözüm ona toplumu “koruması” gerekenlerin kendisi tecavüzcü bir zihniyete sahip olunca, Türkiye’de yaşanan pedofilliğin kutsanması örneği ortaya çıkmaktadır. Bunca bozulmuşluk, sapkınlık içinde özgürlük ve mücadele kavramları üzerinde ne kadar durulsa azdır. Sistemin sürekli şiddet üreten vurucu timlerini yok etmek istiyorsak temel kaynağı olan devlet ve iktidar kavramları üzerinde yeniden düşünmek zorundayız. Dallarla uğraşalım ama kökünü de deşerek…