Ulus devlete kim meydan okuyor?

- Havin GÜNEŞER
79 views
Son yıllarda ulus-devlet olgusuna bölgemizde ilerici ve gerici olmak üzere iki taraftan meydan okunuyor. Biri kendisini ulusal sınırları aşarak ‘ümmet’ kavramını kullananlar, bir diğeri ulusal sınırları aşmakla yetinmeyip tekçi ulus anlayışına da itiraz eden demokratik ulus kavramını geliştiren Özgürlük Hareketi ve Rêber Apo…

Kur’an’da altmıştan fazla kez kullanılan ümmet kavramı, peygamberin takipçileri, ilahi bir dini grup, daha büyük inananlar topluluğu içinde küçük bir grup vs. gibi birçok anlama karşılık geliyor. Bugün Müslümanlık adına yola çıktıklarını iddia eden bazı kesimlerin iktidar ve çıkarları için manipüle ettikleri bu kavramın sosyolojik olarak gelişim seyrine baktığımızda, önce Arap kabilelerini bir topluluğa dönüştürdüğünü, ardından da İslam’ın Arap olmayan topraklara yayılmasıyla farklı Müslüman gruplarını bir inananlar topluluğuna dönüştürdüğünü görürüz. Kavram, Ortadoğu’daki topluma bağlılık ilkesi kadar geleneksel hiyerarşik ve devletçi kültürü üzerinden yükseliyor. Kerbela çizgisi dışındaki Müslümanlıkta açığa çıkan milliyetçilik ve ümmete bu temelde yaklaşım ile ulus-devlet milliyetçiliği aynı hatta ilerliyor.

Kerbela çizgisinden kopan İslam

Müslümanlık Kerbela çizgisinden koptukça iktidar aygıtına dönüştü. 45 Müslüman devleti olmasına rağmen farklı bir yönetim tarzı yerine toplumları baskılayan, diğer ulus-devletler gibi yer altı ve yer üstü kaynaklarını yağmalayan katı sömürü rejimlere dönüştüler. Sömürgeleştirdikleri toplumları inanç ve dini kullanarak asimile ettiler. Bugün de böyle bir durum var. Nasıl ki HAMAS, FKÖ’nün mirası üzerinden kendini inşa edip Filistin halkını bağnaz bir siyasal İslam milliyetçiliğine mahkum kılmaya çalışıyorsa, geçmişte Kürt Hizbullah’ı şimdilerde Hüda-Par’ı kurumlaştırma da aynı amacı güdüyor. Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin mirasını ele geçirmek ve kendisi olmaktan çıkarılan bir ‘Kürtlük’ yaratmak! İslamcı milliyetçiliğin El Kaide, Müslüman Kardeşler, DAIŞ, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Taliban ve İran versiyonları olsa, yani biçimleri değişse de Ortadoğu’da farklı alternatiflerin zemini ortadan kaldırılarak, direngen damar sadece intihar çizgisine mahkum edilmek isteniyor. Halklar topluluklar buna teşvik ediliyor. Dolayısıyla ümmet kültürü siyasal İslam’ın kullanımında bırakalım ulus devlete meydan okumayı, bölgemizi gittikçe karanlığa sürükleyen, farklılıkları, farklı inanç ve kültürleri kurutup çöle çeviren bir rol oynuyor.

Demokratik ulusla yeni bir yol

Rêber Apo’nun geliştirdiği demokratik ulus kavramı ise, sayısız özgürlük mücadelesinin mirasını doğru temelde kanalize ediyor. Kadın özgürlük mücadelesi, halkların özgürlük mücadelesi, sınıf mücadelesi ve din de içinde olmak üzere, tüm insanlık tarihini sosyal ve ahlaki temelde ele almakta, bunların ortaya çıkardığı hakikatleri toplumun özgürlüğü lehine yorumlamakta ve sistematize etmektedir. Bu temelde bir yandan etnisitenin kapitalist modernite tarafından milliyetçilik olarak yorumlanmasının önüne geçmekte, diğer yandan dogmatik solculuğun etnisiteyi önemsizleştiren, onun yerine sınıfı koyan bakış açısını aşmakta, sınıfı hiyerarşi ve devlet olgusunun dışında bir yere oturtmakta; kadın özgürlüğü ve doğaya olan yaklaşımlarına da yeni bir bakış (açısı) getirmektedir. Sadece bir devletin olmasının otomatikten özgürleşme sömürülmenin ortadan kalkması olmadığını tam tersine sorunların çözümünü daha fazla bu eksene oturtmanın “ya ben yaşarım ya sen” noktasına getirdiğini tespit ediyor. Böylece aslında ulus olgusunun kökenlerine inerek, onu yeniden ve bizleri körleştiren milliyetçilik, dincilik, bilimcilik, cinsiyetçilik, iktidar, hiyerarşi ve devlet olgularının ötesinde yorumlayarak, demokratik uygarlığın ve demokratik modernitenin ikinci nehir olarak akışının önünü açıyor.

İktidar değil özgürlük hedefi

‘Abdullah Öcalan’a Özgürlük-Kürdistan’a Barış’ Uluslararası İnisiyatifi, Rêber Apo’nun demokratik ulus kuramını çeşitli kitaplarından özünü ortaya koyacak şekilde derlemiştir.  (ocalanbooks.com)  Rêber Apo şöyle diyor: “Ulusu esasta bir zihniyet durumu olarak tanımlamak dinamik bir karakter taşır. Devlet ulusunda ortak zihniyete damgasını vuran milliyetçilik iken, demokratik ulusta özgürlük ve dayanışma bilincidir. Fakat uluslar sadece zihniyet durumlarıyla tanımlanırsa bu eksik bir tanım olur. Nasıl zihniyetler bedensiz olmazsa, uluslar da bedensiz olamaz. Milliyetçi zihniyetli ulusların bedeni devlet kurumudur. Özgürlük ve dayanışma zihniyetli ulusların bedeni demokratik özerkliktir.” Bu durumda hedefin iktidar değil de toplumsal  sorunların en temelde de sömürü ve özgürlük sorunlarının çözümü olan demokratik ulus ve onun siyasal-sosyal sistemi demokratik konfederalizm, tam da kutsal kitaplarda geçen cennet tasvirinin somutlaşması değil de nedir?

Antonio Negri’yi anarken

Devrimci düşünür, eski siyasi tutsak ve yaşam boyu radikal bir aktivist olan Antonio Negri kısa bir süre önce hayatını kaybetti. Birkaç ay önce Venedik’te son kez bir araya geldiğimizde, Rêber Apo’nun durumunu çok merak ettiğini belirterek fiziki özgürlüğü için sonsuz desteğini ifade etti ve bu hedefe ulaşmak için neler yapılabileceğini sordu. ‘Özgür Yaşamı İnşa Etmek: Abdullah Öcalan ile Diyaloglar’ adlı kitapta yazdıklarını yineledi: “Öcalan’ın kitabını okuyor olmak olağanüstü bir şey; cezaevinde tutsak olmasına karşın tüm kapatmaları yıkıp onları aşan bir düşünceyi geliştirebilecek güçte. İçinde bulunduğu imkânsız koşullarda dahi halkı için etik ve sivil bir öğretiyi sürekli yenileyerek geliştirmeye devam eden bir politik lider. O kendi ülkesi için bir Antonio Gramsci ve herkes için örnek bir lider. Kendisi 21. yüzyılda yeni bir dünyanın politik inşasının yapı taşları haline gelmekte olan bir dizi kavramı dile getiriyor.” Rêber Apo’nun yeni dünyanın ahlaki ve politik inşası fikrine dikkat çeken Antonio Negri, bunu hayata geçirmenin ne denli elzem olduğunu hatırlatıyor.

Özgür bir yaşamı kurma iddiası ile yeni yıla giren kadınlara ve halklara yeni mücadele yılında serkeftin!