Kürt Kadın Hareketi’nin son on yılında, dünyanın farklı coğrafyalarındaki kadın hareketleriyle kurduğu bağlar çok konuşuldu. ‘Dağlardan başka dostu olmayan’ sömürge bir halkın sesini duyurabilmesi, Kürt halkı ve kadınları açısından bir gurur kaynağı değil sadece. Kürt kadınlarının nihayet hak ettiği değeri kazanması, görünür olması, ödenen ağır bedellerin, verilen emeğin ve gösterilen fedakarlıkların bir karşılığı olarak okunmalı.
Bu durum Kürt kadınlarının kendini anlatma, farklı hareketlerin de anlama ihtiyacı ile örtüşüyor ve anlaşılır bir hale geliyor. Ancak esas anlaşılması gereken nokta; bunun Kürt kadınlarının mücadelesinin karakteristiği ile ilgili oluşu. Yaptığımız erkek egemen sistem analizi ve gerektirdiği mücadele perspektifi bi nevi eşyanın doğası gereği bu ağların örülmesine yol açıyor.
İçten dışa, dıştan içe doğru bir ilerleyiş
Erkek egemen sisteme karşı her biçimde ve yöntemle mücadele eden hareket, kolektif, organizasyon ve topluluğa ulaşmak mücadelemizin ana eksenini oluşturuyor. Bu, hegemonik güçlerin kendi içindeki çelişkilerinin, jeopolitik konumlarının, sistem krizlerinin, yeniden yapılanma süreçlerinin değiştiremediği nihai ve sürekli bir hedef. Son on yıl içinde bu hedefe ulaşabilmenin önemli olanaklarını (bunları ne kadar değerlendirdiğimiz ayrı bir yazının konusu) elde ettik. Çünkü sadece içten dışa doğru değil, dıştan içe doğru bir salınım ve ilerleyişti ve hiç göründüğü kadar kolay değildi.
Enternasyonalist öncülerin payı
İlmek ilmek dokunan bu sürecin öncüleri ise kuşkusuz hareketimizi ‘xwebûn’ yolculuğunda anayurt belleyen enternasyonalist yoldaşlar oldu. Bu ilerleyişi belirleyen dönüm noktaları önyargıları aşmak, düğümleri çözmek ve bu esnada kendini oluşturmak oldu. Ön yargıları kırmak için kendini mağdur ve kurtarıcı pozisyonundan çıkarmak, düğümleri çözmek için cesaretli olmak, kendini oluşturmak için başkalarının yaptığı tanımlamalardan kurtulmak gerekiyordu. Kürt kadınları bu yolda Batı merkezci zihniyete çarparak, çatışarak bazen duygudan uzak, pozitivist bilimden etkilenerek bizi kafalarında koydukları çerçeveye sığdırmaya çalışanlara hayati dersler vererek ilerledi. Ön yargılar ve düğümlerin kesiştiği esas dönüm noktası ise Rêber Apo’nun Kürt kadın hareketi ile bağıydı.
‘Yolu açan’ı tanımlayabilmek ve bağ kurmak
Rêber Apo’nun tarihi kadın eksenli analiz etme biçimini görmeden, salt biyolojik bir temele indirgeyen yaklaşımlar başlangıçta çok yoğundu. Bunlar zamanla, yoğun bir ideolojik mücadele ve düşünsel emekle aşıldı. Demem o ki bu süreç bizzat Kürt kadınlarının yüreğinin en derininde hissedip de tanımlayamadığı bir hakikati ortaya çıkardı: Rêber Apo ile bilimsel ve felsefik bir ilişki kurmak ve bunu tanımlama gücüne erişmek… Kendini oluşturma süreci de böyle başladı. Başkalarına anlatmak isterken kendimiz bu bağın tarihsel, toplumsal, felsefik ve bilimsel temelini daha derinliğine kavradık. Düğümler çözüldü ve nihayetinde Rêber Apo ile bağımızın dayanaklarını anlatabildik.
Bu zorlu sürecin bir sonucu olarak; hareketimizi tanıyan ve kurtuluş ideolojisinin ilkelerini benimseyenler, Rêber Apo’yu -bizzat kendisinin istediği biçimde- ‘yolu açan’ kişi olarak tanımlamakta beis görmüyor. Rêber Apo artık tüm dünyada kadınların sahiplendiği bir değer haline geliyor. Temas bu biçimde bağa dönüşüyor.
4 Nisan’da başlattığımız ‘Bin kadın tek ses’ kampanyası bu serüveni anlatıyor. Kampanya pratikte ‘Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Siyasi Çözüm’ hamlesinin bir parçası olarak yürütülüyor. Ancak içeriği ve sonuçları açısından dönemsel bir kampanya olarak ele almak haksızlık olur. Bu kampanya, Rêber Apo hakikatini anlatabilmek için günler, aylar ve yıllarca süren bir emeğin sonucu olarak ortaya çıktı. Şimdiye kadar Abya Yala’dan, Hindistan’a, Avrupa’dan Ortadoğu’ya ve Afrika’ya kadar birçok kadın kampanyaya katıldı. Belki sizlere ulaşan sadece bir cümle -kaldı ki herkes kendi anadilinde katıldığı için şimdilik altyazısız başladık- ancak arkasındaki emek görünenin çok ötesinde.
Yaratılış anlarının toplamı
Şimdiye kadar elimize ulaşan video sayısı 300’ü aştı. 72 kadının videosunu X hesabımızdan paylaştık. Ancak bu videoları oluşturan yaratılış anları içinde saatlerce, günlerce anlama ve anlaşılma çabası sergilendi. Kuşkusuz kampanyanın görünür kılınmasında sosyal medya etkili bir araç. Ama tüketiciliğini de göz ardı etmemek adına, bu serüvenin nasıl başladığını anlamak daha önemli. Kampanyanın yürütülmesinde kimi dezavantajlarımız olmasına rağmen kesin olan şey; Rêber Apo’nun kadın özgürlüğü için sunduğu katkıların göz ardı edilmez olduğu… Zira kampanyaya katılan kadınlar dayanışmadan çok, Rêber Apo’nun kendileri açısından ne ifade ettiğini anlatıyor.
Abya Yala’dan Mexico’ya sesler
İşte birkaç örnek… Sudan’dan katılan bir kadın “O benim için bir kahraman, sadece politik mücadele yürüten insanlar için değil kadın mücadelesi yürüten insanlar için önemli. Marksizmden tamamıyla farklı bir perspektif oluşturuyor” diyor. “Önderliği Şengal dağlarında özgür görmek istiyorum” diyen Êzidî bir kadın, Mexico’da “umut zaferden değerlidir” sözünden alıntılar yaparak hazırladıkları şarkılarla geleneksel danslarıyla Rêber Apo’yu selamlayan kadınlar var. “O’nun özgürlüğü umudun özgürleşmesi ve ataerkil bir dünya olmadan yaşamaktır” diyen genç bir Alman kadından, “O bize mücadelede ısrar etmeyi öğretti” diyen İngiliz bir kadına, “kapitalizmin, erkek egemenliğinin ötesinde özgür ve farklı bir yaşamı hayal edebilmemizi sağladı” diyen Abya Yalalı bir kadından, “Önderlik deyince kadın özgürlüğü aklıma geliyor” diyen Maxmurlu bir anneye kadar herkesi birleştiren ortak payda böylece Rêber Apo oluyor.
Tarihin kaydı tutuluyor
Rêber Apo’nun fikirlerini, analizlerini, paradigmasını değerlendiren ve bize ulaşan birçok filozof, düşünür ve teorisyenin görüşleri de dahil olmak üzere bunların tümü kuşkusuz çok değerli çalışmalar. ‘Bin Kadın Tek Ses’ kampanyasının işaret etmek istediği şey bunun ötesinde. Rêber Apo’nun hakikatinin toplumda olduğu kadar bireyde, kadınlarda nasıl dile geldiğini anlatmak istiyoruz. Rêber Apo, bir kadına nasıl, ne biçimde güç ve umut aşılıyor? Kadının güç kazanması, yaşamı anlamlandırması, sistem karşıtı direnişi örgütlemesi, yöntem kazanması vb konularda öğretici bir yanı var.
Kampanyayı ne zaman bitireceksiniz vb konularda oldukça beklentili bir ruh hali var. Ki bu da kadının erkekten farklı olarak kendi mücadele hattını belirlemesinin önemi anlaşılırsa, yersiz bir soru olacak. Amacımız hızlı, dinamik bir mobilizasyon yaratmak değil. Dokunduğumuz her alanda, her yaşamla bağ kurmak. “Geleceği örmek” için adımlarımızın büyüklüğü ve niceliğinden çok, kalıcı oluşu ve niteliği önemli. Sloganda da denildiği gibi, bin kadını tek bir sese dönüştürmek, tarihin kaydını tutmak…
Yazıyı sonlandırırken kampanyanın bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kadınların kolektif emeği ve sorumluluğu içinde gelişmesini umuyorum. Ve umuyorum ki Rêber Apo için kurulan her cümle her kadını ‘xwebûn’ yolculuğunda bir adım daha ilerletecektir. Ve daha renkli, çeşitli ve öğretici mesajlarla ilerler.
Bunun için sorumluluk duyan herkes kampanyaya [email protected] adresi üzerinden destek sunabilir. Ayrıca sadece politik mesajlar değil kendi yöntemleriyle (şiir, müzik, dans) kampanyaya katılabilirler.