Düzeni korkutan kadınlar

- Haskar Kırmızıgül
102 views
Bu yazı kaleme alındığında 2024’ün son günlerini yaşamaktaydık. Hüzünler ve umutlar, zemheri ayazı gibi esiyor ve kar taneleri gibi uçuşuyor zihnimizde, yüreğimizde. Kendimizi ardımızda bıraktığımız yılın değil, yılların hesabını yaparken buluyoruz. Bizim en uzun gecemiz başlıyor; 23 Aralık’tan 9 Ocak’a kadar süren… 

Suyu kesemez ya insan, zamanı da kesemiyor. Bir yıldan diğerine geçen o saniye geçmişin acılarını sağaltmıyor. Hatırlıyor insan. Biz kadınlar hatırlarken, geçmişi düşünürken hep aynı kavşakta karşılaşıyoruz. Örgütlenmiş saf kötülüğün ve arsız adaletin demokrasi ve insan hakları maskesiyle dolaştığı bu kaosun merkezinde buluşuyoruz; bizi can evimizden vurdukları Paris’in sokaklarında… 9 Ocak 2013’ten 23 Aralık 2022’ye aynı acıda birleşen kadınlar var. Sakine Cansız’ın duruşu, aurası, konuşması ve kavgasının iz bıraktığı herkes burada. Fidan Doğan’ın gülümseyişini unutamayan dostlar, Leyla Şaylemez’in enerjisine hayran kalan genç kadınlar… Evîn Goyî’nin evlerine konuk olduğu Kürt kadınları burada. 29 Mart 1988’de katledilen Dulcie September için adalet arayan kadınlar da burada.

Keskin soğuk gibi bilendik

Hatırlamak mı demeli buna? Zira insan unuttuğunu hatırlar. Hepimiz oradayız, o andayız. Ne geçen yıllar, ne sonuna yaklaştığımız yıllar sağaltmış acımızı; ne de adaletin yakasına yapışmaktan vazgeçmişiz. Zemheri ayazından değil adaletsizlikten üşüdüğümüzü fark etmişiz. Keskin soğuk gibi bilenmişiz. Kuru soğukta parlayan gökyüzü kadar netleşmiş bildiğimiz, anladığımız. Değil on iki yıl, on iki bin yıl geçse de unutulmamalı, üzeri örtülmemeli. Paris’te ya da başka bir ülkede yerin yedi kat dibinde de olsa adaleti yakasından tutup getirmeli. Bunun için kelimeler biriktirmeli, bilinçlenmeli, bağ kurmalı, hesap sormalı. Katiller nereye gitse uykuları bölünmeli, nereye baksa yüzüne ‘sen katilsin’ diye haykıran birileri olmalı. Unutmadıklarımızı kimse unutmasın, bildiklerimizi herkes öğrensin diye anlatmalı. 

Acı, öfke ve direncin birleştiği yer

Hepimiz oradayız, o kavşakta. Bizi acının, öfkenin ve direncin birleştiği bu yol ayrımında buluşturan kadınları tanırsak, neden katledildiklerini de anlarız diye düşünüyoruz. Cevabını hep birlikte arıyor ve buluyoruz. Hepsi kader, zorunluluk diye kabullenen ne varsa buna karşı çıkacak cesareti göstermekle kalmayıp çevresine de aşılayan kadınlardı. Ataerk, devlet ve şiddet ittifakının devreye koyduğu planları alt üst eden çıkışlar yaptılar. Karteller, paramiliter güçler, devlet erkanı, istihbarat servisleri, çeteler, çok uluslu şirketler, faşizmin canileştirdiği psikopatlar, din kisvesi adı altında zihinleri bulandıranlar… Kısacası adına ne derse densin ataerkinin tüm maskeleri ardındaki gerçeği gören keskin gözleri vardı hepsinin. Sadece yakın tarihten birkaç örnek:

Tüm gayesi görevini yapmaktı Daphne’nin

Daphne Caruana Galizia (Malta): Daphne, gazeteciydi. Tüm gayesi görevini yapmak, hakikati ortaya çıkarmaktı. Panama ve Malta’da ucu devletin üst kademelerine kadar varan yolsuzluk skandallarını açığa çıkardı. Vergi kaçıranların, kara para aklayanların ve onlara çanak tutan devlet erkinin uykularını böldü. 16 Ekim 2017’de aracına konulan bombanın infilak etmesi sonucu katledildi. Şöyle diyordu Daphne: “Kanıtın yokluğu, yokluğun kanıtı değildir.”

Kast sistemine boyun eğmeyen Gauri

Gauri Lankesh (Hindistan): Gauri, kast sistemine ve sağ politikaya karşı yaptığı eylemler ve yazdığı yazılarla tanındı. Herkesin boyun eğdiği düzenin sahipleri derhal susturulmasını buyurdu. Tutuklandı, yargılandı. 5 Eylül 2017’de evinin önünde kurşunlanarak katledildi. 

 

Çetelerin uykusunu kaçıran Miroslava

Miroslava Breach Velducea (Meksika): Gazetecilik mesleğini yapması uyuşturucu kartellerinin, fuhuş çeteleri, yaygın kadın cinayeti faillerinin, hatta yolsuzluklara karışan Meksika cumhurbaşkanının uykularını böldü. 23 Mart 2017’de sekiz kurşunla katledildi. 

Gözaltında kayıpların iz süreni Sabeen

Sabeen Mahmud (Pakistan): İnsan hakları savunucusu ve sivil toplum aktivistiydi. Ülkenin en zengin topraklarına sahip olduğu halde en yoksul kesim olan Beluc halkının mücadelesiyle dayanışması da bundandı. Gözaltında kaybedilen oğlu için mücadele eden Belluc aktivist Mama Qadeer’in yapacağı seminer, Pakistan’ın en seçkin Lahoor Üniversitesi’nde son anda yasakladığında koşulsuz şartsız işlettiği kafenin kapılarını açtı. Sabeen şöyle diyordu: “Korku sadece kafanızın içindeki bir çizgidir o çizginin neresinde olmak istediğini seçebilirsin. Korkunun seni kontrol etmesine izin veremezsin.”

Kömür madenlerine karşı duran Fikile

Fikile Ntshangase (Güney Afrika): Fikile Ntshangase, KwaZulu-Natal’da Somkhele yakınlarındaki bir kömür madeninin genişletilmesine karşı verilen mücadelenin önde gelen seslerinden biriydi. Yöneticisi olduğu Mfolozi Topluluğu Çevresel Adalet Örgütü (MCEJO) ile birlikte kömür madeninin etik dışı çalıştığına dair raporlar hazırladı. 22 Ekim 2020’de katledilmeden kısa bir süre önce şirket yöneticileriyle yaptığı bir görüşmede şöyle demişti: “Halkımı satamam. Gerekirse halkım için ölürüm.”

Yolsuzlukları deşifre eden Babita

Babita Deokaran (Güney Afrika): Sağlık Bakanlığı’nda mali muhasebe müdürü iken 20 milyon dolar tutarında COVİD 19 tedariği ile ilgili bir yolsuzluğu açığa çıkarmıştı. Soruşturma devam ederken Ağustos 2021’de evinin önünde katledildi. Kürt kadın hareketinin farklı kıtalarla teması sayesinde tanıdığımız isimler de var. Berta Caceres, Marielle Franco gibi…

 

Deniz Poyrazlardan Ayşe Abdulqadir’lere…

Ve biz Kürt kadınlarının yaşadıkları… Bizden ölesiye korkuyorlar ve nefret ediyorlar. Bizim var olduğumuz yerde faşizme, ataerkiye, sömürge sistemine ve eşitsizliğe yer olmadığını biliyorlar. Bizleri bir “Kadın Partisi” olarak  “en tehlikeli organizasyon” olarak gördükleri zamandan beri yoldaşlarımız Paris’te, Rojava’da, Bakur’da, Başûrê Kurdistan’da, Rojava’da ve Suriye’de katledildi. Başûr’da katledilen Nagehan Akarsel, Gulistan Tara, Hero Bahaddin, Feryal Suleyman Halid; Bakur’da Sevê Demir, Pakize Nayır, Fatma Uyar, Deniz Poyraz; Rojava’da Hevrin Xelef ve daha geçtiğimiz haftalarda, 2024 Aralık’ında Minbic’de katledilen Qamer El Sod, Ayşe Abdulqadir ve İman; son olarak onların sesini duyurabilmek için haber yaparken hedef olan Cihan Bilgin, Nazım Daştan… Ve daha onlarcasından korkuyorlar. Onlar sistem içinde yolunda gitmeyen şeyleri deşifre etmekle kalmadılar, sistemi tümden değiştirmeye odaklandılar. Siyasetten, bilime, öz savunma anlayışından, gazeteciliğe ve daha birçok alana kadar alternatif bir sisteme öncülük edip toplumsallaştırdılar.

Katliamların ortak noktası

Katliamların birleştiği temel noktaya gelince… Nerede, ne zaman ve nasıl katledildiklerine değil neden katledildiklerine odaklanmamız lazım. Ataerki, devlet ve kapitalizm, kadınları kendisi için bir tehlike görüyor. Bu cesur kadınlardan ölesiye korkuyor. Kurulu düzenlerinin sarsılmaz olduğunu ilan ederlerken hakikati yüzlerine vuran; kirli ilişkilerini ortaya seren, kurallarını ayaklar altına alan bu kadınlar, korkunun zerresinin okunmadığı gözlerle, maskenin ardındaki yüzlere bakıp ‘seni görüyorum’ diyor. 

Azalmıyor çoğalıyoruz

Varlıkları ve yaptıkları başka kadınlara cesaret aşılıyor. Güç veriyor, ilham oluyor. Sistemin onları susturmak için türlü vaatlerine ve tehditlerine aldırmadan amaçlarına yürüyorlar. Sade, hesapsız ve netler. Düzenin her türlü aldatıcılığına karşı koruyucu bir zırh takmışlar sanki. Sayılarını azaltmak istedikçe çoğalıyorlar. Yaşamları gibi ölümleri de mücadeleye çağırıyor kadınları. Fiziki olarak yok edilmeleri ve ardından gelen adaletsizlik; düşlerinin, istemlerinin pratikleşmesini engellemiyor. Ardlarında bıraktıkları acı ve öfke dahi güce dönüşüyor. Bu bağları kaderimize ortak aramak, yaslanıp ağlayacak bir omuz bulmak için kurmuyoruz. Yoldaşlarımızı bizden ayıranlardan hesap sormak için güç biriktirelim, kadın katliamlarının koordinasyon merkezi olan ataerkil sisteme karşı adalet mücadelemizi ortaklaştıralım diye. İntikamımızı kadın öncülüğünü toplumsallaştırarak, sisteme öfkemizi bileyerek, uykularımızı haram edenlerin uykularını bölerek alalım diye. Korktukları kadınların ardıllarının adalet arayışı sürsün, kadın devrimi iddiası keskinleşsin, kazanımları artsın, direnen ve boyun eğmeyen kadınlara ilham olsun diye… O zaman yine ve daha gür söyleyelim: İntikamımız kadın devrimi olacak.

* Katledilen kadınların yaşam hikayelerini aktarımda, Fidan Yıldırım’ın Newaya Jin’in Portre bölümü
için hazırladığı yazılardan yararlanılmıştır.