Düş kurmak yetmez

- Haskar Kırmızıgül
26 views
Bir şeyi düşlemek ve bir düş uğruna kavgaya tutuşmak arasında fark var. Düşlemek sınırsızdır, belirsizdir. Bazen korkunun esir aldığı bir kararsızlıktır. Düş uğruna kavga vermek ise tam tersi: Düşler uğruna kavga verenler yolun nereye varacağını, varması gerektiğini bilir. Her adımını hesaplar. Yolun ondan alıp götüreceği ve kazandıracağı şeyler olacağını bilir. Korkunun esiri olmazlar. 

Düş uğruna kavgaya tutuşmak için cesur, kararlı, öngörülü ve emekçi olmak gerekir. İyi dilekler ve niyetler düş kuranların yavan ekmeğidir. Kavga verenlerin ise doymak için çok daha fazla şeye ihtiyaçları vardır. Kartal gibi en uzağı seçebilen, en küçük detayı görebilen mercek gibi bir göze, Eyüp sabrına ve şimşek hızına; pamuktan ve demirden bir yüreğe; ekmeğini bölüşecek, çoğaltacak, sırtını dayayacak birilerine…

İşte bizim hikayemiz 

Bizim yurdumuzda düşler, düşleri uğruna kavga verenlerin hayalleri, idealleri üzerine kurulu. Yerin altı ve üstü dünyayı mevcut haliyle kabul etmeyen, isyan eden, düş kuran, bu uğurda kavga verenleriyle dolu. Bizim yurdumuzda düşlerinin peşinden koşmaktan yorulmayan, yorulsa da yürümekten başka bir yolu kendine haram kılanlar var. Nehirler, ovalar, dağlar, şehirler, hatta kıtalar aşanlar. Yürüdüğü yolda ayağına batan dikenleri, tel örgüleri, taş duvarları umursamayanlar. Kavurucu sıcakta, dondurucu soğukta; rüzgarla, yağmurla, karla yürüyenler. En uzak yerlere, en kuytulara yetişen; aşılmaz denilen dağları aşanlar… İşte bu bizim hikayemiz. Uzun ve meşakkatli yolculuğumuzun hikayesi. Her anını bir romanın sayfalarını çeviriyormuş gibi yaşadığımız ve hiçbir romanın anlatamadığı bu hikayede yeni bir sayfayı çeviriyoruz. Belki de yeni bir bölüm başlıyor. Yeni kahramanlar ekleniyor hikayeye. Yolda yürürken karşımıza çıkan, bizi arayıp da bulan, düş kuran ve kavga eden, kavgaya tutuşmaya hazır olanlar. Erkek egemen sisteme aklıyla, bedeniyle, varlığıyla direnen kadınlar, yaşam sevincini arayan gençler, toprağını savunanlar, işçiler, iktidara, hiyerarşiye karşı olanlar, doğanın nankör çocuğu insanlığın utancını taşıyanlar. Yani hakikati arayanlar… 14-16 Şubat’ta Viyana’da yapılan Avrupa Halklar Platformu hikayenin yeni bölümüyle ilgiliydi. Düş uğruna kavga verenlerin nasıl bir yola gireceği konuşuldu. Biz “hakikati arayanlar” dedik. Konferansa katılan John Holloway ise, Zapatista deneyiminden alıntı yaparak “öfkesini ve çaresizliğini örgütleyenler” dedi. Çoğunluğu gençlerden oluşan bu dinamik, çeşitli ve kararlı topluluğu buluşturan başka hisler de vardı, var kuşkusuz.

Sevgi…

“Nasıl Yaşamalı?” sorusunun cevabını bulan ve arayan bu topluluğu bir araya getiren şey sadece aylar önceden yapılan ideolojik, politik tartışmalar, tekniki buluşmalar değil aynı zamanda sevgiydi. Yolları bir biçimde bir yerde çakışan, birbirlerine emek veren bu toplulukta, yoldaşlığın sağaltan, güçlendiren, güzelleştiren ve kişiyi netleştiren karşılıksız sevgisini duyumsayanlar çoğunluktaydı.

Güven…

“Özlenen yaşamı mucizelerle değil devrimle getirmek” düsturuna göre yaşayan enternasyonal şehitler birbirimize güvenmemizi sağlayan en güçlü dayanaktı. Konferansın programından, sahnenin düzenlenmesine, saatler boyu tercüme yapanlardan, katılımcıların barınma sorununu çözenlere, konferansa katılmak için ekonomik sıkıntı çekenlerin orada olmasını sağlayan dayanışmaya, beş ay boyunca toplantılarda tartışan, düşünce üreten, yöntem arayan çalışma gruplarına, kavganın estetiğini örenlerden, aşımızı pişirenlere kadar güven ilmek ilmek örüldü.

Umut…

Umut etmek ve düş kurmak aynı şey değil. Umut etmek insanı kabullenişe değil başkaldırıya ve harekete geçmeye çağırıyor. Herkesin ışıldayan gözlerinde gördüğüm o umudun kaynağı bir şeylerin değişebileceğine olan inançtı. Üç gün boyunca süren konferansta farklı diller, perspektifler, yöntemlerin illa ki ayrışmayla sonuçlanmayacağına, birleşmenin benzeşmeye yol açmayacağına dair umutlar yeşerdi. Yüz altmışa yakın farklı organizasyonun sisteme karşı mücadelede birlikte yol yürüyebileceği umudu ve elbette daha fazlası…

Heyecan…

Bu da oradaki herkesin üç günle sınırlanamayacak zamandan taşan ortak duygusuydu. Buradaki çeşitliliğe, gönüllüğe ve neredeyse su gibi akan kolektivizme dayanarak inşa edebilmenin, önümüzde uzun bir yol olduğunu bilmenin ve bu yolda henüz başlangıç adımlarının atıldığını bilmenin heyecanı. Bunu yapmak için duyulan sabırsızlığın verdiği heyecan.

Gurur…

Ortaya çıkan bu sonuçlarla gururlananlar da-benim gibi- vardı. Rêber Apo’nun paradigmasının bu kadar genç, dinamik ve çeşitli bir topluluğu etkilemesinden, düşleri için kavga edenlere ve kavgaya hazır olanlara yol göstermesinden, yaşama sevRêberincini kaybetmiş olanların anlam arayışında güçlendiğini görmekten, bu dünyanın güzelleşmesi için mücadele eden ve şehit düşenlerin mirasını ortaklaştırmamızdan, mücadelemizin insanları dönüştürdüğüne şahit olmaktan, yasaklı dilimizin şimdi yeni çağın ‘esperanto’su olmasından Rêber Apo’nun bizi bugüne taşıyan sınırsız, sonsuz ve derin emeğine bir nebze de olsa, cevap olmaktan duyduğumuzun gururdan payımı aldım. Sınırlarını aşarsa daha büyük gururlara taşınacak bu duygunun mücadeleyi sürdürme, büyütme kararlılığına dönüşmesi için düş kurmaya ve düşlerimiz uğruna kavga vermeye devam edeceğiz. Bu yolu nasıl, hangi araçlarla, kimlerle ve kime karşı yürüyeceğimizden bahsetmedim.
İlgili olanlar ekteki linklerde detaylı inceleyebilirler. 

https://peoplesplatform.net
https://www.youtube.com/watch?v=SRVQjkArmcg